Her yıl yaşlılar haftası yapılır, yaşlılar yurdunda kalanyaşlılar ziyaret edilir, elleri öpülür, sırtları sıvazlanır, ondan sonra daunutulmaya terk edilir. Kimse biz de yaşlanacağız, elden ayaktan düşeceğiz,yardıma muhtaç hale geleceğiz diye düşünmez, hatta yaşlılarla dinazor, bunakdiye alay edilir. Deneyimlerinden yararlanmak, ilgi ve sevgi- saygı göstermekakla gelmez. Yaşlı iş başında ise, bir an önce emekli olsa ya da ölse de yerineben geçsem diye gözlerinin içine bakılır.
“Parayla değil bu, sırayla” diye bir söz vardır. Acıklısözler etmeyelim, gençlere yukarıdaki sözü anımsatmakla yetinip yaşlılıkkonusundaki söz ve deyimlerden, yazarların yaşlılık üzerine nelersöylediklerine bakalım.
Demokritos, “Yaşlanıyorum ama öğreniyorum” diyor.
Talat Halman, “Öğrenmek Genç Kalmaktır” başlıklı yazısındaşunları yazıyor: “Sokrates, 71 yaşında ölüme mahkûm. Bir öğrencisi elindesazıyla, Sokrates’e veda ziyaretine gelmiş. Sokrates demiş ki; ‘Bana şunuçalmayı öğretsene.’ Öğrenci, ‘Hocam, demiş, ölmek üzeresiniz, saz çalıp da neolacak?”
Sokrates, ‘Zevk, çalmakta değil, öğrenmekte” demiş.
Yaşlı filozoftaki şu öğrenme aşkına bakın, bir de günümüzgençlerinin okulu bitirince kitapları yırtıp atmasına, bir daha kitap yüzüaçmamasına ve de kitaplıkları boş bırakıp kahve köşelerinde vakitöldürmelerine, maçlarda birbirlerine saldırmalarına...
Oktay Ekşi bu konuda bakın ne yazmış:
“Yaşlılık çalışamamak ve üretememek demektir. Yaşlılıkyaşamaktan zevk almamak veya zevk almayı başkalarına bırakmak demektir.”Hayattan zevk almayan, çalışmayan, üretmeyen gençler siz genç misiniz?
Şimdi de Oscar Wilde ne demiş, onu görelim.
“Zevk, hayatı yaşanmaya değer kılan biricik şeydir. Hiçbirşey mutluluk kadar çabuk yaşlanmaz.” Mutluluk çabuk yaşlandığına göre zamanındamutlu olmasını bilmeli, mutlu olmak için çaba sarfetmeli.
“Yaş yetmiş, iş bitmiş” diye bir söz vardır.
Yetmişinde ne yapılacakmış bakın: “Otuzunda her cefayıçekersin, kırkında sızı iner dizine. Ellisinde perde iner gözüne. Altmışındakimse bakmaz yüzüne. Yetmişinde koy çuvala, at denize!”
Bu zalim sözleri kim söyledi bilmiyorum ama yaşı yetmişegeldiğinde bu sözleri söylediğine pişman olmuştur herhalde...
Şöyle bir halk deyişi var: “Gençlik uçan kuştur, yaşlılıknaçar iştir. Gençlik kuş idi tutamadım; yaşlılık tuz yüklü, satamadım.”
Emre Yılmaz güzel bir konuya değinmiş: “Yetmiş yaşlarındamutluluğu gerçek başarı olarak görecek kadar başarılı olanların hepsi, otuzyaşlarında başarıyı gerçek mutluluk olarak görüyorlardı.”
Yaşlılık kadınlar için zalimdir. Kadınlar bunu bildikleriiçin güzelleşmek, yaşlı görünmemek için her çareye başvururlar. Bir halk sözünegöre kadınların, kızların üç evresi varmış: Beşik, eşik (evlilik) , keşik (ölümsırası)...
On beş yaş dönüm noktası sayılıyor bir görüşe göre: “Onbeşinde delidolu, bilmez gittiği yolu/ On beşinde kız ya erde ya yerde gerek!”
Kadının biri yaşlanmadığını söylüyormuş. “Niye”yaşlanmadığını sormuşlar. Şöyle demiş: “Kız saçı örmedim (Kız evlat büyütmedim), Ne pişireyim demedim (Yoksulluk çekmedim), tavuklara kışt demedim (Herkesle iyi geçindim)” demiş...
Bizde saçı sakalı ağarmış kişilere bir iş yakıştıramazlar,onların köşelerinde oturmasını, yerini gençlere bırakmasını isterler. “Karthoroz”, “Tohuma kaçmış” derler, “Yaşından başından utan” diye ayıplarlar. Oysayaşlıların çoğu bu sakalı değirmende ağartmamışlardır. Bırakın yetmişi, kırkyaş bile yaşlılık sayılır, “kırkından sonra saz çalınmaz”, “kırkından sonraazanı teneşir paklar” denilir...
Cahit Sıtkı Tarancı, 35 yaş için yazdığı şiirinde yaşlanmayabaşlayan bir kişinin durumunu, “Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz?/ Ya gözleraltındaki mor halkalar/ Niye böyle düşman görünürsünüz/ Yıllar yılı dostbildiğim aynalar?” diye sorarak belirtir. Oysa suç aynalarda değil,kendisindedir. Söz aramızda, gençliğimizi iyi değerlendirmez, içki, kumar gibişeylerle har vurup harman savurursak, ne kadar feryat etsek boşunadır.
Yahya Kemal Beyatlı da, “Dönülmez akşamın ufkundayız, vakitçok geç/ Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç” diye dile getiriryaşlılığın trajedisini.
Bir şarkıda bir genç kız şöyle dert yanıyor:
“Ben çarşıya giderken, aba mı giyeceğim,
İhtiyara varıp da baba mı diyeceğim?”
Davul bile dengi dengine vurur. Kimi yaşlıların paralarınagüvenerek genç kızlarla evlenmeleri ya da onları tuzağa düşürmeleri kınanacakbir durumdur. O kişi kendini ne kadar genç hissetse, ben nice gençleri cebimdençıkarırım dese de zorla güzellik olmaz.
“Kocalıkta genç alma el için
Irmak kenarına ev yapma sel için
Dağ başında harman savurma, yel için.”
Vauvenarque diyor ki; “Yaşlıların öğütleri kış güneşininışıklarına benzerler; aydınlatır ama ısıtmaz” Isıtmasa da umut verir, kışıngüneş ışıklarını gören kişi karamsarlıktan sıyrılır, güzel günlerin geleceğinidüşünür, sevinir.
“Akıl yaşta değil, baştadır” demiş atalarımız. Bir söz de,“Gençler düşünebilse, yaşlılar yapabilse” diyor. Ben de diyorum ki, aklınıkullanabilmek önemlidir, başın genç ya da yaşlı olması değil! Bir de düşünce veduyguların yaşlanmaması gerek. Düşünce ve duyguları yaşlı nice gençlergörüyorum. Eski, köhne duygular, düşüncelerin peşine takılmışlar, yeniliklerireddediyorlar. Dilleri yaşlı, görüşleri yaşlı, gözleri ileride değil, geride...
Böylelerinin genç olması neye yarar? Yaşlı ama düşünce veduyguları genç kişileri bu gençlere (!) asla değişmem. Zaten Atatürk de yurduhangi gençlere emanet ettiğini soranlara, “Genç fikirli olanlara emanetediyorum” demiştir, pasif, pısırık kişilere değil!
Hadi gelin gençlerin yapma gücüyle, enerjileriyle,yaşlıların düşünce ve deneyimlerini birleştirelim, yurdumuzu esenliğeçıkaralım, çağdaş uygarlığa ayak uyduralım. Yaşımız ne olursa olsun,yaşlanmasın içimizdeki çocuk, ruhumuzdaki gençlik.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.