Son yazımızda Fatih Akkentli ile Ergün Poyraz arasındaki ilişkiyi ortaya koymuş, Ömer Günel ile ilgili ilk yazımız olan, “Kumpas CHP içinden kuruldu” başlıklı yazımızın ne kadar doğru ve haklı olduğunu ispatlamıştık.
Şimdi sizlere küçük bir bilgi vereyim.
Ergün Poyraz - Fatih Akkentli ilişkisi, yıllar öncesine dayanır. Çakırbeyli Köyü’nde buluşup, helalleştiler. O gündür bu gündür kankadırlar, beraber yürürler aynı yağmur altında.. Zaten Ergün Poyraz sosyal medyadan doğrudan Fatih Akkentli’yi hedef alan, “Yalan Rüzgarı” başlıklı yazısında, “Dost bildiğim, koruduğum, kolladığım Fatih Akkentli düşman çıktı” dedi. Ardından herkes devamını beklerken, o çiçek böceğe döndü. Bol hediyelerle gönlünü aldılar galiba. Yoksa Ağustos Böceği misali susmazdı.
Dikkat edin. Ergün Poyraz uzun süredir Kuşadası Belediye Başkanı Ömer Günel hakkında çok ağır dille yazılar yazarken, kankası Fatih Akkentli hiç müdahil olmadı. “Ne yapıyorsun Ergün Abi.. PKK’lı, soyguncu dediğin belediye başkanı CHP’li” şeklinde, tepki bile vermedi.
O halde soru şu;
“Fatih Akkentli niçin kankası Ergün Poyraz’ın bu yazıları yazmasına sessiz kaldı?” Halbuki ortada suç varsa, ZTB inşaat ile iş yapanlar arasında Aydın BŞB-Söke-Didim-Germencik Belediyeleri de bulunuyordu. Hatta kendi aile şirketleri Çallı İnşaat dahi işin içine girerdi.
Tekrar soruyorum;
“Durum buyken Fatih Akkentli neden sessiz kaldı, kankası Ergün Poyraz’ı neden uyarmadı?”
İkinci soru; Neden Fatih Akkentli kontrolündeki medya on gün boyunca sustu, Ömer Günel’i savunan tek yazı kaleme almadılar?
Soru üç; Fatih Akkentli - Ergün Poyraz - Didim Belediye Başkanı Atabay’ın avukatı neden aynı kişiydi?
Dördüncü soruya geçelim; Aynı avukatın, Kuşadası ve BŞB Meclis Üyesi Evrim Karakoz’un ofis ortağı olması tesadüf müdür?
Beşinci yanıtı aranan soru; Hadi Fatih Akkentli CHP’li Belediye Başkanı Ömer Günel’e yapılan saldırılara sessiz kaldı. Ya Evrim Karakoz neden iş ortağına kendi belediye başkanımız ve uzun yıllardır arkadaşım Ömer Günel’e karşı Ergün Poyraz’ın avukatlığını yapamayız demedi?
Ben de tesadüfen fark ettim. Her fırsatta bize söven Ergün Poyraz benden şikâyetçi olmuş. İfade verirken avukat ismine baktım, hopp deeeee….
Lan bu neee….
Torbayı bağlayalım mı Fatihciğim…
Ergün Poyraz’a yapılan saldırıdan hemen bir gün öncesi senin şu Evrim Karakoz ve Oğuzhan Turan ile CHP Genel Merkezi’ni ziyaretiniz, nasıl bir tesadüfdür?
Aziz Türk Milleti…
Ben Ergün Poyraz ile ilgili sürekli “Evrim mağduru” diye yazarken, aslında genetik vurgu yapmıyordum. “Evrim Karakoz üzerinden kurduğunuz oyunu biliyoruz, planlarınızla birlikte kumpasınızı yerle yeksan edeceğiz” mesajı veriyordum.
Çünkü Ergün Poyraz medyada Evrim Karakoz pazarlaması yaparken, arkasında Ergün Poyraz üzerinden medyayı yönlendiren Fatih Akkentli vardı. Ergün Poyraz da operasyon başarılı olsa emeklerinin karşılığını alacak, bir eli yağda bir eli balda hayat sürecekti.
O nedenle on gün boyunca sustular, Ömer Günel’e sahip çıkmadılar.
Aydın Şafak Gazetesi olarak biz devreye girip oyunlarını bozunca, on gün içinde biter dedikleri iş, tersine döndü, kumpasları çöktü.
Kankaları Ergün Poyraz üzerinden Fatih Akkentli aile şirketine ilişkin İzmir medyasında çıkan haberler KOM dosyasına girince bunlar da bir panik, bir panik, anında sattılar Ergün Poyraz’ı.
Adını da iftiracıya çıkarttılar.
Lay lay lom hep beraber Çokomel yemeye giderken, Çokoprens oldular.
Ve 22 ağustos 2022 tarihinde ne oldu biliyor musunuz?
Yazılarımız sonrası gerçekler tüm çıplaklığıyla ortaya çıkınca, prens iken Çokoprens olan Fatih Efendi, soluğu kumpas kurdukları kendi Belediye Başkanları Ömer Günel’in makamında aldı.
Ömer Günel’in doğum günüymüş. Davulcu, zurnacı, kemankeş ne varsa toplayıp gitmiş. Ortada bir Ergün Poyraz eksik…
Yavaş ol abim… Ses hızı, ışık hızını anladık da, sizdeki Çokoprens dönüş hızının yanında, kağnı gibi kalır o hız tarifleri. Ahanda literatüre yeni terim girdi… Ses hızı-ışık hızı-çokoprens dönüş hızı…
Yaaa yaaa yaaa… Ey Dünya!... Yalan dünya!... Kavanoz dipli dünya!... Prens gibi gezerken kumpas kurduğun adamın deyim yerindeyse bir yazıyla elini öptürürler adama. Kendini kupa as zannederken, bir bakmışsın sinek ikili gibi ortada kalmışsın. Yetmez gibi davul-zurna-kemankeş eşliğinde, tellallık mesleğine geri dönmüşsün.
Bu arada unutmadan Ergün Poyraz’a da soralım.
Ömer Günel ve ZTB İnşaat için, aldın döndün PKK’lı dedin. Bak Didim Belediye Başkanı Ahmet Deniz Atabay’ın PKK’dan kaçaklar ve yakınları PKK-YPG saflarında öldürülenlerle boy boy fotoğrafları çıktı. Hem yazılı hem görsel basında. Hatta o fotoğrafta sırtı dönük olan kişinin, Fatih Akkentli olduğunu dahi öne sürdüler. Biz sadece sırtı dönük olduğu ve yüzünü tam seçemediğimiz için bir yorumda bulunmadık. Fakat Akkentli’den bir yalanlama gelmedi. Peki hedef bellediğin herkesi PKK’lı olmakla suçlayan sen, bu konu hakkında neden tek kelime yorum yapmadın? Bu sorunun cevabını da, Ümit Özdağ ile ekürisi Ergün Poyraz ve Ergün Poyraz’ın kankası Fatih Akkentli’den bekliyoruz.
TELLAL…
Tellallık, tarihin en eski mesleklerindendir. Aslında en eski kamu iletişim araçlarından biridir. Ellerinde davul sokak sokak gezen tellallar, devlet veya özel kişilerin mesajlarını halka ulaştırırlardı.
Şimdi Koordinatör diye siyasal bir fistan giydirilen geçmişin Prensi, günümüzün Çokoprens lakaplı güzide ismi Fatih Akkentli’nin, mesleki kariyeri nedir, onu sorgulayalım.
Geçmişte iş arardı. Zaman zaman belediyeler önüne, “Benden birkaç ton kömür alın” şeklinde nöbet tuttuğu da iyi bilinir. Öyle bugünkü gibi birkaç yılda yüzde iki bin büyüyen, yüzlerce milyonluk ciroya ulaşmış aile şirketleri de yoktu. Sonra CHP siyasetinde, engin mesleki tecrübesiyle kariyer edindi.
Ne miydi mesleği? Eskilerin tabiriyle, “Tellallık..”
Elinde mikrofon, CHP etkinliklerinde bol bol çığrınırdı.
Günümüzün modern tellalı anlayacağınız. Eskilerin davulla yaptığını, o mikrofonla yapıyordu.
Tarihin en ünlü Tellalı olarak kayıtlara geçelim lütfen. Çul yok çaput yok, sağda solda iş ararken, elde mikrofon çığırtkanlıkla BMW’lere binen, oturduğu masalarda taşeron işçi olduğu halde bir garibanın bir ayda ev geçindirdiği parayı, bir gecede masaya bırakan, aile şirketleri yüzlerce milyonluk ciroya ulaşmış, “Tellallar Tanrısı Çokoprens” olarak destan yazıyor arkadaş.
“Atatürk’ün Partisi” dedikleri CHP’den, son yıllarda Aydın’dan çıka çıka bu çıktı iyi mi… Varol, çok yaşa, gururumuz, umudumuz, prensimiz, Çokoprensimiz.
Bir de protokol merakı var. Hatta taşeron işçi olarak protokole almadıkları için, CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu Aydın’a geldiğinde, yumruk yumruğa dövüşleri bile olmuştur.
Allahtan protokolde yabancı bir büyükelçi falan yoktu. Yoksa soracak bu kim? Anlat derdini 45 dakka. “Hi is a tellal… Hi’s name is Mister Çokoprens…” Adamlar, “What is it” dese, yandı gülüm keten helva. On tercüman çıkamayacak işin içinden.
İşte Aydın’a hükmettikleri iddiasıyla ortalıkta gezinen, protokollere giren, koca koca makam sahiplerinin bir halt zannedip ayakta karşıladığı, belediye başkanlarının önünde el pençe divan durmasını isteyen eski prens, yeni Çokoprensimiz de bu…
Bütün Aydın’da korku iklimi estiren, şerlikleriyle millete illallah dedirten, tellallık mesleğinin Ordinaryüs profesörü olur kendileri. Aman haaa, saygıda kusur etmeyin emi…
SÖVME SANATI…
Bunlar darbeyi alınca, 30 kelimelik hafızaya sahip “Tapduk Durmuş” yine başladı sövme ve yalanlarına.
Demiştim, yanınıza bolca antidepresan alın, iyi de psikiatrist tutun. Durmuş Tuna gece bir paylaşım yapmış, “Metin Can - Yalçın Yıldırım - Ergün Poyraz, Ömer Günel’e beraber kumpas kurdular. Kumpas çetesi bunlar” demiş.
La yavrum ne içtin sen. Kafanı duvara mı vurdun, saksı mı düştü. Yoksa kamyon mu çarptı, bu paranoid-şizofren paylaşımı yazıp kaldırdın. El altından gani gani ödemelerle, vaatlerle Ergün Poyraz’ı zor susturduğunuzu sağır sultan duydu. Onu mu çıkaracaksın zıvanadan. Adam havadan sudan, dümeni nasıl kıracak, nasıl tornistan edecek telaşında. Ya bir de konuşursa… İyi bakın Ergün’üme, Ömer Günel de tutturamadı, sizi def çalıp oynatmasın…
La akıldan vareste doğmuş, sövmeyi bile beceremeyen Durmuş. Eski hasımları yeni dostları Numan Ölmez’in bir kertenkele resmine yaptığı seslendirmede, “Durmuş yine kudurmuş” dediği badem ezmesi.
Hepinizin içinde bulunduğu kumpasları, kurduğunuz tezgâhları, tek tek ortaya döktük. Dökmeye de devam edeceğiz. Tek birine cevap bile veremedin, ha bre sövme telaşındasın. Ben senle Çokoprensin yaptığı gibi çoluk, çocuk, aileye girmem. O yazdığın yalanları da sana tek tek yedireceğim, hiç meraklanma.
“Söke’ye gel” demişsin, geleceğim zaten.
Orada kardeşlerim var. Uzun süredir görmedim ve de özledim. Kendilerini ziyaret edeceğim.
Mesela Işık Kardeşler. Hani sen ve Çokoprensimizin çok yakından tanıdığı isimler. Hani Çokoprensi Ticaret Odası’nda bir güzel press edip kaçtığı iş yerinde ikinci kez paketleyen kardeşler. Onları ziyaret edip, bir selfi yapacağım. Oradan Hüseyin Kaya kardeşinin yanına geçeceğim. Hani Çokprensimizin kafasını fay hattına çeviren Hüseyin Kardeşimizin yanına. Onunla da selfie yapmayı düşünüyorum.
Ziyaretlerime sizlerin de teşriflerini, can-ı gönülden niyaz ederim...
Yok öyle sövme, küfür, tehdit yollu, işi şirretliğe vurup işin içinden sıyrılmak.
Daltonların Avarel’i Durmuşum… İzmir’de iki haberle ezme bademe, Kuşadası’nda bir yazıyla cin çarpmışa dönen Durmuş’um. “Ben nerdeyim. Ne çarptı bana?” diye, dağ bayır kendini yerlere vuran Durmuş’um. Ben zaten sana vurulmuşum, yok öyle sövüp sövüp yediğiniz haltları unutturacağınızı sanmak.
Bak güzel sövemiyorsun. Sövme ve küfür, edebiyat dalıdır. Sen ise korkundan isim vermeden, “O. Ç., PÇ” şeklinde, sosyal medyadan tertipsiz ve düzensiz şekilde sallıyorsun. Şimdi beni iyi dinle ve öğren yazım sanatında sövmenin yerini…
Bizlerin tarihinde, küfrü edebiyatta en iyi kullanan üç isim vardır. Yakın tarihten geriye gidersek, ilk isim Can Yücel…
Hani, “Bana diyorlar ki şiirlerinde küfediyorsun usulsüz, lan bu kadar O. Ç. nun olduğu yerde nasıl yazayım küfürsüz” dizeleriyle, edebiyat tarihinde küfrün en ünlü mısralarından birini hafızalara kazıyan şairimiz.
Ondan öncesi, Neyzen Tevfik. Onun da küfrü edebiyat dili olarak kullandığı en ünlü dizeleri, “Tanrı senin hamurunu necasetle yoğurmuş, anan seni sıçar iken yanlışlıkla doğurmuş…”
Gelelim bizlerin kitaplarında çok okutulmayan fakat dünya edebiyat kürsülerinde ince zeka ürünü en ünlü şair olarak bilinen Sümbülzade Vehbi Efendi’ye…
Divan Edebiyatı şairidir. Şiirlerinde Rücu tekniğini kullanır. Kendisini şairliğiyle bilinen Sultan Üçüncü Selim bile kıskanmaktadır.
Bir gün huzuruna çağırır. Aynen şunu söyler; “Bana öyle bir şiir yaz ki, ilk mısrayı okuyunca içimden seni öldürmek, ikinci mısrayı okuyunca seni ödüllendirmek gelsin…”
Sümbülzade Vehbi Efendi, oracıkta tarihe geçen,
“Sürtüştürem ben sana” isimli şu şiiri okur;
Azm-ü hamam edelim, sürtüştürem ben sana,
Kese ile sabunu, rahat etsin cism-ü can..
Lal-ı şarab içirem ve ıslatıp geçirem,
Parmağına yüzüğü, hatem-i zer drahşan..
Eğil eğil sokayım, iki tutam az mıdır,
Lale ile sümbülü kahkülüne nevcivan..
Diz çökerek önüne ılık ılık akıtam,
Bir gümüş ibrik ile destine ab-ı revan..
Salınarak giderken arkandan ben sokam,
Ard eteğin beline, olmasın çamur aman..
Kulaklarından tutam, dibine kadar sokam,
Sahtiyandan çizmeyi, olasın yola revan..
Öyle bir sokayım ki, kalmasın dışarda hiç,
Düşmanın bağrına, hançerimi nagehan..
Eğer arzu edersen ben ağzına vereyim,
Yeter ki sen kulundan lokum iste her zaman..
Herkese vermektesin, birde bana versene,
Avuç avuç altını, olsun kulun şaduman..
Sen her zaman gelesin, ben Vehbi'ye veresin,
Esselamun aleyküm ve aleykümüsselam...
(Azm: Toplantı, Zer: Altın Drahsan, Süslü Nevcivan: Genç kişi, Dest: Ayak, Sahtiyan: Kuzu derisi, Nagihan: Aniden, Sadumnan: Mutlu, sevinçli)
Ezme badem Durmuşumla, Efendimiz, Zatı Şahanelerimiz, Prensimiz, Çokoprensimize edebi bir hediyemiz olsun…
NOT: DURMUŞUM HİÇ MERAKLANMA. NAZİLLİ'DE DE EVE TESLİM PAKET YAPACAĞIM SİZİ… İYİ PARTİYE YAPTIĞINIZ SALDIRILARIN GERÇEK NEDENLERİNİ TÜM AYDIN ÖĞRENECEK… ATAMIZIN DEDİĞİ GİBİ; “HATTI MÜDAFAA YOKTUR SATHI MÜDAFAA VARDIR… O SATIH BİZCE BÜTÜN AYDINDIR…”
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.