Aydın
20 Eylül, 2024, Cuma
  • DOLAR
    33.58
  • EURO
    36.76
  • ALTIN
    2577.6
  • BIST
    9881.23
  • BTC
    56398.2$

Ne içtilerse uçmuşlar yine…

Ne içtilerse uçmuşlar yine…
Aydın medyasının Dalton biraderleri Serhan Seyhan ile Emin Aydın, yine çuvalladılar. Öyle potlar kırıyorlar ki, yalancı çoban hikâyesi, söyledikleri doğru bile olsa, insanlar acaba diye şüpheyle bakıyorlar. Onların doğruluk payı olabilecek hiç bir iddialarına, tek yanıt vermedim. İşleri bu zaten yapacaklar, biz de saygı duyacağız.

Gelin görün ki söyledikleri çok sayıda iddianın gerçek dışı çıkması halinde bile, utanıp sıkılıp özür dahi dilemiyorlar. Biz gerçekleri yazınca, “Troller bize saldırıyor” şeklinde, ağlanıp sızlanıyorlar.

Yahu güzel kardeşlerim.

Siz doğruyu yazdınız, söylediniz de biz mi size saldırdık?

Yalan, yanlışlarınızı ortaya koyduk, bari düzeltin dedik, nerdeeee...

Aynı tas aynı hamam devam.

Zaten iki tellak bir hamama yaraşır gibi, bir birlerinden o yüzden ayrılmıyorlar. Çizdikleri portre, sadece Aydın ve halkın çıkarlarını savunan, hiç bir beklentisi olmayan, masum köylü çocukları.

Anlatayım da, herkes gerçeği bir kez daha öğrensin.

Bu kafaları değiştirmedikleri müddetçe de, sürekli gerçekleri yazıp, bunların aslında ne olduklarını ortaya koyacağım. Aceleleri var arkadaşların, hem de çok aceleleri. O zaman hızlandıralım süreci. Ne içtilerse yine uçmuşlar arkadaşlar...

Programlarında konuştukları EMAN konusundan başlayalım.

EMAN dosyasının Sayıştay’da duruşması yapıldı, kamu zararı çıktı fakat Sayıştay Başsavcılığı Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusu yapmaya gerek görmedi. İleride yeni deliller, tanıklar çıkarsa, soruşturmanın yön değiştirmesi olasılığı hariç, şu anda EMAN konusunda Adliyelere Sayıştay tarafından yapılan suç duyurusu yok.

Şimdi bu size, birinci kalem şamarı.

Gelelim ikinci kalem şamarına.

Aldılar döndüler, 4. Asliye Ceza ihaleye fesat dosyaları, 1. Ağır Ceza dosyaları.

4. Asliye Cezadaki dosyalarda, sekizde sekiz bilirkişi raporu temiz geldi. Savcı ise her ne hikmetse, “1. Ağır Ceza ile birleşsin” dedi.

Olay basit Aziz ve asil Türk Milleti.

Bunlar ellerindeki medya ve arkalarındaki siyasi güçle o kadar yaygara yaptılar, o kadar yargı üzerinde baskı kurmaya çalıştılar ki, sekizde sekiz temiz gelen bilirkişi raporlarına rağmen, süreç uzuyor. Ki aynı emsal davalarda, Yargıtay’dan aynı kişilerin kesinleşmiş beraatleri var. Zaten Sayıştay’ın bilirkişi raporu da mahkeme tarafından istendi, orada da tüm iddialar yalanlanıyor.

1. Ağır Cezadaki dosya da, edimin ifasına fesattan girildi, nitelikli zimmetten çıkıldı. Dosyaları gösterdiğim ne kadar bu alanda uzman hukukçu varsa, hepsi “komedi” diyor. Daha önce defalarca anlattım, bir kez daha anlatayım. Hatta Erkan Karaarslan bunların TV’sine konuk olup anlattı, adam dosyalarla, delillerle gelmiş, buna rağmen hala aynı kafadalar.

Dedim ya aceleleri var. Nedenlerini de birazdan yazacağım.

Mersin - Aydın hattındaki kumpas sürecinde, ortak bir isim var.

Şaban Demirtaş.

Aslında sıradan bir memur.

Bir de Ümmü Gülsüm Altınel.

Aydın 1. Ağır Ceza’daki davaya esas evrakın düzenlenmesinde ikisi aynı ortamda. Mersin FETÖ kumpasında ise, yine Şaban Demirtaş'ın kendisine ezberletilip söylediği, tek bir delile dayanmayan farazi gerçek dışı ithamlarla yapılan tutuklama bulunuyor.

Serhan - Emin, iyi okuyun şimdi sizi de bu kumpas dosyalarına nasıl bağlayacağım.

Ümmü Gülsüm Altınel'in şikâyetindeki asli neden, Erkan Karaarslan'ın şirket ortağı Sinan Koraltan ile aralarındaki tartışma. Bunun nedenini kendileri anlatsın, bana fazla girmek düşmez. Ve Ümmü Gülsüm Hanım, bu süreçte yüzlerce kez ailelerine varana değil insanları arıyor, mesajlar atıyor, deyim yerindeyse tavuklarını uyutmuyor.

Herkese soruyorum; şikâyet ettiği kişileri denetlemekle yükümlü bir devlet memuru, ailelerine varana değin yüzlerce kez bu insanları niye arar?

Serhan - Emin, iyi okuyun bunları abim...

Kafanız pek almıyor, o yüzden sürekli tekrar gerekiyor.

O iş yapılmadı diyen Ümmü Gülsüm Hanım başta beş kişilik komisyon var ya, işin yapılmadığının tespitine dair tek delil ortaya koyamamışlar. Peki bu adamlar gelmediyse, o süreçte neden hepimiz neden sürekli geldiklerini yazdık, her hafta Aydındalar diye habere çevirdik. Neden Teftiş Kurulu’nun yaptığı araştırmada tüm bürokratlar “biz bu hizmeti aldık” dedi? Adamlar meclis toplantılarına bile giriyorlardı, bu adamlar gelmeden para aldılar demeye nasıl gönlünüz razı oluyor? Altı üstü 9 aylık danışmanlık ihalesi, topu topu 140 bin lira. Vergileri çık, 9 ay şirket sahipleri ya da personelin geldi gitti masrafları, sigorta paraları, kendi harcamaları, ortada para yok para.

Millette dışarıdan Serhan ve Emin gibilerin şişirmesiyle, sanki on milyonlarca liralık yolsuzluk var zannediyor. İnsan düşmanı olsa bu gerçekleri görmezden gelmez. Aydın 1. Ağır Ceza’daki dosyayla ilgili evrakı hazırlayan diğer kişilerden biri, Şaban Demirtaş. Aslında o da şikâyet ettiği Sinan Koraltan - Nermin Canyurt gibi isimlere çok yakın. Onun yerine Aygün Keçeci diye genç biri getirilince bu da telleniyor, beni kullanıp attılar duygusuyla Ümmü Gülsüm Hanımla davaya konu evrakın hazırlanmasında önayak oluyor.

Aynı Şaban Demirtaş, geçen yazılarımda belirttiğim ve ifadelerini yayınladığım gibi Mersin kumpas dosyasında da var. İfadeleri “duydum, ettim”, tek delil yok.

Onu götüren şahıs da aynı.

“Duydum ettim, fasa fiso.”

Bir de gözaltı sürecinde düzmece araştırma tutanağı ki bu da ortaya çıktı, Erkan Karaarslan'ı attılar içeri, yıllardır dillere pelesenk oldu. Bu olaylardaki organizatörü de hem Serhan Seyhan hem Emin Aydın çok iyi bilirler, fakat nedense adını gündeme hiç getirip, hakkında tek laf etmezler.

Sizce neden?

Demek ki bu zincir kumpaslar tiyatrosunda ikili oynayan çok.

Yine Mersin dosyasında MİT - EMNİYET – MASAK neredeyse tüm illerden gelen yazılarda (ki toplamı 48 müzekkere) tek bir FETÖ ilintisi bile yok. Olan tek şey, Aydın'da Serhan ile Emin'in bağırtıları gibi medya bağırtısı, siyasi baskı, dava 60 celsedir tek delilsiz sürüyor.

Şimdi sıkı durun...

Bakın bu vesileyle kumpasçıların bir kepazeliğini ve kumpasın boyutlarını daha net şekilde kamu oyu gözleri önüne sereceğim.

Şaban ile birlikte özel idareden geçen bir başka memur daha var. O süreçte onu da çekiyorlar. Normal bildiklerini anlatıyor. Fakat kendisine verdirilmeye çalışılan ifade ne biliyor musunuz; “Erkan Karaarslan'ın Güney Afrika'da FETÖ’den eğitim aldığını duydum, biliyorum.” O Şaban gibi kendisine ezberletilen “duydum ettimleri” tekrarlamıyor, “ben öyle bir şeye şahit değilim, bilgim de yok, duymadım” da diyor. Bunlar da var resmi evraklarda. Hepsi de elimde. Bir de benden sürekli kaçan Şaban hariç, tek tek bulup yüz yüze görüştüm olayın içinde olan kim varsa.

Bu nasıl iştir kardeşim;

Mersin'e git düzmece evrak düzmece ifadelerle kumpas, Aydın'a gel düzmece evrak düzmece ifadelerle kumpas, biz bunları ortaya serip adalet ve kamu oyunun yanlış yönlendirildiğini kanıtladıkça, nedenleri ve delilleriyle ortaya koydukça, süren davayı etkilemekten bazı milletvekilleri dahil ha bre bizi şikâyet ediyor.

Başkasının ciğerini bilmem. Atatürkçü Türk Milliyetçisi olarak benim felsefem de, yaşam ilkelerim de değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerin başında, “Düşmanın bile olsa adil davran, adaleti gözet” kuralı gelir.

Gazeteci olarak yazdığımızda yanlış, eksik bilgilerimiz olabilir. Fakat bunları gördüğümüzde helalleşmesini ve hakkını yediğimiz kişilerin hakkını teslim etmekte, bir saniye bile tereddüt etmeyiz. Ama bu; bırakın gazeteciliği, insanı insan yapan değerleri, Serhan ile Emin'e ve benzerlerine öğretemedik. Çünkü işlerine gelmiyor.

Hani eski Belediye Başkanı Hüseyin Aksu'yu Denge Tv’ye çıkartıp, sonra gazetelerinde haber yapıp nasıl yönlendirmişti bunlar; “Erkan Karaarslan'ın Afrikaya gittiğini, çanta çanta para taşıdığını biliyorum. Kesin bilgi...” MİT - EMNİYET - MASAK bunların hepsini yalanladı, bu masum köylü çocuğu ayağındaki Serhan ile Emin bir de Hüseyin Aksu, ar edip özürden veya düzeltmeden bile kaçındı. Halk arasında ar damarı çatlamışlık deniyor buna.

Görüyorsunuz dimi Asil ve Aziz Türk Milleti - Türk Devleti - Türk adaleti.

Masum bir insana kendi iş ortağı ve bizi de yanlış bilgilendirip, yanlış yönlendiren bazı devlet görevlileri ile çıkar peşinde koşanlar, neler yapmış? Adama hayatında hiç gitmediği “Afrika'da FETÖ’den eğitim alıp, para taşıdığı” yalanı için, devlet memmurlarını yalan ifadeye yönlendirmeye çalışmışlar.

İşte Serhan ile Emin gibiler de bunları araştırıp ortaya çıkaracaklarına, hala aynı yalanlarla adalet kurumları üzerinde baskı kurma çalışmalarına devam ediyorlar. Biz gerçekleri ortaya çıkarınca da, süren davayı etkilemek gerekçesiyle şikâyet ediliyoruz.

Azdan az gitsin çoktan çok. Bedeli neyse öderiz.

Hiç meraklanmayın bu hesaplaşma sizdeki bu kafayla bir ömür boyu sürer, asıl ağır bedeli nesiller boyu siz ödersiniz.

Şimdi asli amaçları ve yapmaya çalıştıkları şu.

Kumpas kurulan insanlara bir gün de olsa ceza aldırıp yaygara koparmak.

Kendilerini hem kurtarmak hem o havayla kendi çıkarları peşinde koşmak.

Koştururum ben sizi de, dağ bayır yok mu bizi seven diye koştururum.

Ne diyim ben bu kendini bilmezlere.

Laf lafı açıyor, daha bir kaç gün önce ne kadar çap yoksunu olduklarını, başka bir olayda ortaya koydular. Sabah - Yeni Asır - Denge - Aydınpost, manşet manşet İncirliova Belediye Başkanı Aytekin Kaya, kadın personelin odasına yılan zehirli yılan koydurmaya kalktı diye haber yaptılar. Bir de utanmadan araştırdık demezler mi.

Ben araştırdım, akıllara ziyan bir iftira, kumpas. Medya tarihine geçecek kepazelik.

Şikâyetçi kadın tezgâhı gündeme koymadan önce rapor alıyor belediyede yok.

Raporlu olduğu bilinen birinin odasına hangi avanak girip yılan koymaya kalkar?

Yetmiyor, kadının eşi kaldırmış belediye çavuşunu, gece saat ikiye kadar aracında gezdiriyor, hem tehdit hem 50 bin lira teklif edip, bunları söylemesini istiyor.

Olayı biz ortaya çıkarınca da kıvırdılar, bu defa oyuncak yılan oldu.

Elinize alıp baktınız mı, cinsi, cibiliyeti, eni, boyu, kalınlığı ne kadardı?

Bunların içine düştüğü rezzaleti, Baba Hakkı örneğiyle anlatayım.

DP dönemi.

Lüfti Kırdar İstanbul Belediye Başkanı.

Baba hakkıya indirme yapmazlar. Yani beslemezler.

Onun da tepesi atar, çakar haberi;

“Küçükçekmece gölüne domuz düştü...”

Küçükçekmece gölü, İstanbula'a su sağlayan havzalardan biridir. İstanbul ayaklanır. Hemen gider atarlar Baba Hakkı'ya rüşvetini, ertesi gün başlık;

“Küçükçekmece gölüne düşen, domuz değil ceylanmış...”

Bu avareller de gerçek yılan bulamayınca, benden de kafalarına sopayı sıkı yiyince, bu kez bazıları “oyuncak yılan” masalına sarıldı. Demek bir daha vursam yine kıvıracaklar, pestil sucuğuymuş diyecekler.

İşte cürümleri ne ki hükümleri ne olsun bunların.

Akıl tutulmalarını bile ballandıra ballandıra anlatıp, 60 bin nüfuslu küçük bir ilçenin belediye başkanıyla uğraşacak kadar zavallılar.

Hele Sabah, hele Yeni Asır...

Bunlara lafa bile hacet yok.

Zaten ne kadar düştükleri belli.

Küçücük ilçenin belediye başkanı o kadar büyükmüş ki, bunlar sayesine Türkiye’de tanımayan kalmadı.

Sözün sonunda bir kez daha vurguluyorum.

Bu arakadaşların acelesi var.

İnsanların iş ve özel yaşamı, kamuyu ilgilendirmediği sürece beni de ilgilendirmez.

Fakat Denge Grup hayli zorda.

TV binalarına tahliye kararı bile çıktı. İtiraz ile süre kazandılar. O da nereye kadar ve kim bir daha bunlara kucak açar.

Serhan Seyhan da öyle. Bir ulusal gazeteciyle haber program yaptı, baştan sona FETÖ palavrası üzerine kurulu, sonra verdikte veriyoruz da, geldikte geliyoruz da uzattı da uzattı Serhan Bey...

Acaba neden?

Orasını da Özlem Çerçioğlu açıklasın.

Çünkü Denge Grup ile asıl sorunların başlangıcı, Mehmet ve Emin Aydın biraderlerin, yerel seçim sürecinde “Mansur YavaşPKK’lıları işe alacak” şeklindeki ahlâksızca yalanı paylaşmaları.

Sözleşme yenilemeye gittiklerinde de, Özlem Hanım önlerine atıyor bunu.

Sözleşme yenilense, şimdi başka şekildi ortalık.

Yok tarafsız kalacaklarmış da, taraf olmamışlar da, ondanmış.

Geçin bunları. Tarafsız adam, gerçeklere dayalı konuşur, sadece duyumlara dayalı değil. Gerçekler ortaya çıkınca da, onları yayınlar.

Ya bunlar ne yapıyor?

Hala 4. Asliye Ceza, 1. ağır Ceza, Mersin, tamamı kumpasa dayalı olup bilirkişi raporları ve devlet kurumlarının belgelemesiyle ortaya çıkmış gerçekleri görmezden gelip, kendi kafalarında kurduklarını hüküm diye millete yutturmaya çalışıyor.

Yanlış yapan, babamın oğlu olsa da çeksin ceremesini...

Burada ne BŞB’yi savunuyorum, ne başka şahısları.

Sadece gerçekleri ve Serhan ile Emin'in, gerçek yüzlerini ortaya koyuyorum.

Halkın haklarını savunan masum köylü çocukları falan değil bunlar.

Hele Serhan... Benim sitemde yazar, sitenin işlerine bakardı.

Mahlasla yazdığı yazıları bile inkâr etti, ne kadar hapis cezası varsa bana kaldı.

Yok 2011’de FETÖ ile ilgili haber yapmışta, FETÖ’cülerden ceza almış.

Geçin bunları. Haberleri yapıp ceza alan bendim. O da sadece genel yayın yönetmeni gösterdiğim için cezalandırıldı. Asıl bedeli ödeyen biz, havayı atan bu...

Sonra da biz o dönem Özlem Hanım ile belli konularda karşı karşıya gelince, sitenin domainini üzerine geçirip, kapattı. Bir de trol ordusu örgütleyip, ha bre üzerimize saldırttı. İnkâr etse de, haberini çoktan almıştım.

Yok çıkarı yokmuş da çıkar peşinde koşmazmış da.

Yok Kemer Sosyal Tesisleri olayıymış da.

Kendin o olayların içindeydin.

Oradaki arsa olayında sen ve Didim’deki yakın dostun, milletvekili siyasetçi yok muydu?

Sonra bir anda onun KİA arabasını altında gördük, baktık sonra manda kasa mercedes, sonra chavrolet arabalar.

Sen ne iş yapardın hemşerim de bunlara sahip olmuştun?

Altı üstü o tv de bol bol şikâyet ettiğin o dönemki çöp işini alan firmada, taşeron işçiydin. Hatta o firmanın sahibi arkadaşımız, iyi niyetli biriydi. Bana o günün parası 4 bin liralık makine teçhizat aldı, Serhan Seyhan onun da üzerine yattı.

Sözü fazla uzatmaya gerek yok!...

Bunlar amaçlarına ulaşırsa gerisini siz düşünün...

Bunların art niyeti, kullandıkları vurgulardan belli.

Serhan Seyhan'ın CHP ile hiç ilişkisi kalmamış, AK Partili hatta AK Parti Siyaset Akademesi'nden sertifika almış, bunlar hükümsüz, her programda lakabı, “CHP eski İl Başkan Yardımcısı...”

O zaman Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan'ı da öyle yazın. CHP’den AK Parti’ye geçmişti. CHP’li eski Ağrı Belediye Başkanı deyin. Ne diyim bunlara... Atsan atılmıyor, satsan satılmıyor. Aynı şehrin çocukları, eğitmeye öğretmeye çalışıyoruz, çapları sınırlı olunca bayağı uzun yıllar alacak belli ki...

Unutmayın bunları Ey Halkım!..

Ki bu yazdıklarım, bunların kırdığı cevizlerin çok küçük parçası. Her naneyi yiyen, her halta giren, sonra masum köylü çocuğu ayaklarıyla biz halkın haklarını savunuyoruz diyenler.

Siz adam olana, belgeleriyle yazana, düşmanınız bile olsa adaletli davranmayı, doğru haber yapmayı öğrenene kadar, kalemimle halı silkeler gibi silkeleyeceğim sizi.

Sizin de kötülüğünüzü istemiyorum. Sadece adam olmanız, artık büyümeniz için çabalıyorum.

Çünkü şamar gibi yazılar yemeden, aklınız başınıza gelmiyor.

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!