Hiçbir araştırma, soruşturma, sorgulama, mukayese yeteneği olmayan derleme toplamalar, açıyorlar bir internet sitesi, kullanıyorlar hepsi aynı ajans haberlerini, sorsanız hepsi gazeteci.
Sınırlı sayıda gerçekten gazetecilik sevgisine sahip olanlar hariç, çoğu yolda selam verilmeyecek kişiler.
Hiçbir toplumsal kaygıları yok.
Ülkeye, vatana, millete tek bir hayırları yok…
Aç bir site, abone ol ajanslara, yalakalık yap siyasetçilere, sonra hepsi gazeteci…
Hele hele üç kuruş atın önlerine, tecavüz zanlısı olsanız bile sizi namus abidesi ilan ederler…
Eski dönem gazetecilerine bakıyorum, hepsi derya denizmiş…
Bir de bunlara bakıyorum, iki koyun güdemeyecek, üç kuruş için solucandan daha omurgasız, kılıktan kılığa girecek yetenekteler…
En büyük meziyetleri, dansöz gibi tak parayı, kıvırtsınlar istediğiniz şekilde…
Artık ayağa düşmüş medyanın nasıl vasıfsızlaştığının kanıtını da, yeni paylaştıkları bir haberde gördüm.
Tam bir kara cehalet ve hurafe örneği…
Gazeteciliğin ne kadar ayaklar altına düştüğünün, Aydın’daki medyanın nasıl pespaye hale geldiğinin ve bunun şehre nasıl olumsuz yansıdığının göstergesi…
Haber ne?
Aydın-Efeler İlçesi - Batı Gazi Bulvarı, Gazi Mustafa Kemal İlköğretim Okulu önünde bulunan, hesapta yatır.
Bizim çok alim tarihçilerden Mehmet Özçakır da geçmiş önüne, “Bu ne bu ne’” diye, haber yapmışlar.
Tarihçisi de, gazetecisi de kör cehalette boğulmuş.
Hepsi hesapta haberci ya, şehirlerinden, tarihlerinden hepsi bi haber…
Bakın sizlere olayı anlatayım da, Türk Milleti’nin nasıl kara cehalet denizinde boğulduğunu görün.
O hesapta mezarı herkes merak ederdi. Yaklaşık 25 yıl önce, bu soruya yanıt bulmak için o dönem Aydın’ın yaşayan hafızası olan ve 100 yaşında vefat eden, Haydar Özde amcamızın yanına gittim.
Rahmetli Leb-i Derya idi bilgi konusunda.
100 yaşında iken, üç yaşındaki hatıralarını aktarırdı TV’lerde.
Hurafe ve kör cehaleti, şöyle anlattı;
“Oğlum, orada mezar-türbe falan yok… Eskiden Aydın dahil şehir, kasaba, köyde binek taşları bulunurdu. At-eşek-katır gibi hayvanlara, indi bindi rahat olsun diye, muhtelif yerlere bu taşlardan konurdu. Adı da Binek Taşıdır…”
Tanık oldunuz dimi kör cehalet ve hurafelerin Türk Milleti’ni ne hale soktuğuna…
Eşeklere inip binmek için dikilen taşın üzerine sivrinin biri bir mum dikiyor, diğer müptezel gelip etrafını çeviriyor, başka kendini bilmez Arap Dede Mezarı diyor, püffff ardından onlarca hurafe türetiliyor.
25 yıl önce bu hurafelere ve kör cehalete Aydın Şafak Gazetesi’nde dikkat çekmiş, “Siz orda dua etmiyorsunuz, ölmüş atların eşeklerin nallarına yüz sürüyorsunuz. Bunun adı taşa tapmak ve putperestliktir” demiştim…
Gördüm ki cehalet zamanla da baki değil, 25 yıl sonra, bizler her şeyi yazmamıza rağmen devam ediyor.
Hatta Rahmetli Haydar Özde’nin yanına ziyarete gittiğimde, hemen evinin yanında bir dua kuyruğu görmüştüm.
Dilek tutan mı ararsınız, kurdela asan mı… Hele Ramazan da, sormayın gitsin hengameyi.
Rahmetli Haydar Amca, çok dertliydi o yüzden.
Meğer evinin dibindeki küçük tarihi eser, eskiden bir sebilmiş. Restore edilince halkın ilgisini çekmiş…
Yine aklı firar biri gelmiş dua etmiş, onu gören diğerleri kuyruğa girmiş.
Gariban Haydar Amca, ölene kadar o sebilin başında, insanlara gerçeği anlatmaya çalıştı.
Ne oldu biliyor musunuz?
Çoğu Haydar Amca’yı dinledi, kimi duaya kimi kurdela asmaya devam etti…
Böyle bir medyaya, böyle bir hurafelere dayalı kör cehalete sahipseniz, ömür boyu burnunuz bktan kurtulmaz onu bilesiniz…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.