En son geçen sene oğlum “Dünya İşçi Kadınlar Günü”mü kutlamaya kalktığında…
“Keşke olsaydım ama ben çalışan işçi kadın değilim oğlum, neden beni kutluyorsun? Git yakın çevrenden başlayarak etrafında çalışan kadın işçileri araştır, bul onların Dünya İşçi Kadınlar Günü’nü kutla. Hem akraba ziyareti yapmış olursun” dedim. “Gideceğin ziyaretlere elin boş gitme. Anneannen de uyguladığın ziyaret kurallarını bütün büyüklerinde uygula” diye de ekledim.
Hiçbir erkek, kadın, oğlum ve arkadaşlarımdan, olmayan kadınlar günümü kutlamaları beklentim yok, ihtiyaç duymuyorum, öyle bir eksiklik de hissetmiyorum.
Kadınlar günü kutlamasını erkek çocuklarımızdan ya da eş ve erkek arkadaşlarımızdan bekleriz.
Zaten ev hanımı, doktor, avukat, öğretmen vs. olan bir yakın kadın çalışanımızın ya da kızımızın veya annemizin, Dünya İşçi Kadınlar Günü’nü gününü neden kutlayalım ki?
* * *
Her yıl aynı kutlama yazıları, büyük şairlerden edebi sözler, erkeklerden “Sen benim baş tacımsın, dişi kuşumsun, kol kanat gerenimsin, çocuklarımın anasısın” saçmalıkları ve bu saçmalıkları ifşa eden görüntüler, beni şu düşünceler ile güldürüyor…
Sevgili eşim, ben “senin çocuklarının anası” değilim, onları ben doğurdum… ben o çocukların annesiyim ve sen de babasısın, onlar “bizim çocuklarımız..”
Dişi kuş, kanat geren falan da değilim çünkü ben kanatlı bir hayvan türü değilim.
Burada da anlaşalım; sen insanlar alemi ile ilgili duygularını, hislerini, bilgi ve becerilerini tamamla, benim bir insan olduğumu algıla, eş ve aile bilincine yoğunlaş, bana aile birlikteliğinde eş “diğer yarı”, eş olarak da “kadın” olduğumu unutma ve hatırlat, bak göreceksin ki gibi bende zannettiğin kanatlardan yok!
Benim kanatlarım anaçlığımda ve anaç yeteneklerimde, anaç yeteneklerim ile sana verdiğim desteklerde, merhametimde, güzelliğimde, seninle konuşurken ki ses tonumda, sana sarılmamda ve sana dokunma isteğimde; benliğimde seni mutlu edecek kanatlar istiyorsan, aç benim kanatlarımı!
* * *
Bütün bir yılı sıradan geçiren bir kadının, işçi kadınlara ayrılmış bu müstesna günden kendine pay çıkarıp, erkekten bir tutam çiçekli çalı beklentisine zaten şaşkınım.
Hele bir yıl boyunca etrafına kocasından dert yanan, gördüğü şiddeti ve eziyeti, eşinin ailesi tarafından uygulanan mobbinge duyarsız kalıp, hatta destekleyen kocaya, 8 Mart’ta bir sempati besleniyor.
Neden mi…?
“Kocam bana bir tek kırmızı gül almış, çok duygusal adaaam” deyip; sıradan bir günde tanesi 1 TL olan bir gül ile “bana yaptığı eziyetleri size anlattığım kocam olacak adam işte bu” diye, kendini ve kocasını rezil etmek için sanırım. Bunu gören koca da 1 TL ile kazandığı her türlü şiddet hakkına, kaldığı yerden devam ediyor.
Bir tek dalın üzerinde, bir tek çiçek ya da kucak dolusu yapraklı çalıyı kadınlar bir yıl bekleyip, bu şeyler ile umutlarını tazeleyebiliyor… Bu yaşama sevincini sadece ben yakalayamadım. Bu kadar kolay mı bu iş?
Mutlu olmanız için sizi yılda bir gün, bir tek çiçeğe muhtaç eden adam ile birlikteliğinizi ya da evliliğinizi gözden geçirin. Göreceksiniz ki bu eziyetlere ve şartlara katlanabilen bir kadın insanı, tek başına ayakta durabilir.
* * *
Peki kim bu şiddet yanlısı, duyarsız adamlar?
Bu adamlar benim oğlum, senin oğlun…
Bizim karar verip yaptığımız evliliklerden ve birlikteliklerden doğan, doğmak isteyip istemediğini sormadığımız.
Sorunlu evlilik ya da birlikteliklerimizin içinde yaşamayı dayattığımız.
“Ben anayım” duygu sömürüsü ile yaşamlarında kendimize tanrısal bir yer açtığımız ve onlara karşı olan hatalarımızı meşrulaştırdığımız.
Duygu durumuna bakmadan eşi ile yarışarak, çekirdek ailesine kadar girip huzurunu bozduğumuz.
Eşine karşı ikinci bir seçenek olup duygularını sarstığımız, bizim yetiştirdiğimiz erkek çocuklarımız.
Bu şiddet yanlısı erkekleri biz kadınlar koynumuzda besleyip, salıveriyoruz.
Bize yapılan eziyet ve dayatmaları, tanımadığımız bir başka kadına oğlumuz, evliliği ve mobbing aracılığı ile yaptığımız, elimize geçen ilk fırsattır kendi erkek çocuklarımız.
Hiç şüphem yok; bizim toplumumuzda kadına şiddet ve mobbingi kadın kadına da biz besliyoruz.
İlk kurbanlar gelin, kayınvalide, kız anası sıfatları ile gene biziz.
Bu bilinç ile yetiştirilen bir erkek insanı gelip bana, sana, benim kızıma, senin kızına şiddet uygulayıp, eziyet ediyor.
Ben ya da hiçbir kadın, başka bir kadının yetiştiremediği bir erkeğe katlanmak, bakmak zorunda değilim, değiliz..
Bencil ve başarısız bir kadının yetiştiremediği bir erkeği ben ya da sen adam edemeyiz.
İstanbul Sözleşmesi de bu toplum baskılı, taraflı kurulmuş, kültür adı altına saklanmış, erkek tarafından bastırılıp, yok sayılan kadın kültürüne karşı kadına, destek güç olacaktı.
Toplumda aile yapısı düzensizliğini sosyal destek ile güzele taşınası, kadına uygulanan her türlü şiddette caydırıcı unsur olarak varlığını gösterebilecek, destek güce muhtaç bir kültür yapısındayız.
* * *
Sevgili hemcinslerim ben yaşamım boyunca, her platformda mobbingi sadece kadınlardan, sizlerden gördüm.
Kadınların anaç duygularından gelen, anaç duygusallıktan geldiği için gene kadına karşı içgüdüsel, şiddetli bir saldırganlıkları olduğunu düşünüyorum.
Bu dürtüsel duygu kıskançlık ya da rekabet ile tetiklenip, sosyolojik bir savaşa dönüşüyor. Bunun en büyük örneği de gelin kayınvalide çekişmesi. Bu çatışma da bir tür aile içi mobbing.
Kadın kadını rakip değil bir tehlike olarak görüp, iterek ve dışlayarak mobbing uygulamaya başlıyor. Bu tehlikeli rekabete giren kadın da yukarıda bahsettiğimiz duygusal nedenler ile harekete geçiyor ve o acımasız yarış başlıyor.
Hemen hemen her konuda kendinize hemcinsinizi rakip ya da tehlike olarak görmeyin, duruma göre bilgilerinizi paylaşıp, gücünüzü birleştirin.
* * *
Tembellikten ve boşluktan bir aktivasyonmuş, sosyal hayatmış gibi park ya da kapalı mekânlarda oturma kültürü diye, amacını aşan suni bir sosyal durum oluştu. Bu boş, paylaşımdan uzak eylemler kültürümüzde önemli olan, birbirinin ev halini kontrol ederek eksiğini tamamlama, derdini dinleyerek destek olma ve sahiplenme görevini ortadan kaldırdı. Ev ziyaretleri ile iletişimlerimize devam edelim.
Akrabalarınızın, komşularınızın ve arkadaşlarınızın ruhsal ve fiziksel görünüşlerini takip edip, darp izi gibi sıra dışı izleri varsa nedenini soralım.
Komşularınızdan ya da etrafınızdan olan kadına, çocuğa şiddet, anne ya da babanın çocuğuna şiddet, yetişkin çocukların yaşlı ebeveynlerine şiddet gibi belirtileri görmezden gelmeyin. Gerekli yerlere bilgi vererek, olaya müdahale ederek tepki gösterin.
Ben birçok hemcinsimin farklı konularda mağdur oldukları olaylara müdahale edip, gerekli yerlere resmi başvurular yaptım. Yaptığım şikâyetleri kovuşturarak bir bebeğin sağlıklı yaşamasını sağlayıp, birkaç çocuğun ve kadının yaşamını değiştirdim. Ayrıca sokakta yaşayan bir insanın mahalleli tarafından doyurulup bakılmasına sebep olabildim. (Sadece bu kadarını örnek teşkil etmesi için anlattım, mazur görün.)
* * *
Ve böylelikle…
Toplumdaki bazı sorunları bireyselleştirirsek, kadınlar günü kutlamaları her güne yayılır.
Yılda birkaç gün ya da kadın şiddeti olduğu zamanlarda değil, her gün sahalarda olalım.
Hemcinslerimiz ile cinsiyetsiz, insan insana iletişimler kuralım.
Sevgili hemcinslerim sadece 8 Mart’ta değil, yılın her günü sokaklar çiçeklerle dolu. Koparın birkaç dal ve çiçek, koyun vazonuza, karşısına geçip seyredin. Bu kadar samimi ve karşılıksız duygularla, bu güne kadar böylesine güzel çiçekleri size sadece kendiniz aldığınızı göreceksiniz.
Uzun dalları ile çok sayıda olursa vazoda muhteşem görünüyor.
Ve şimdi Mimoza mevsimi.
Sevgiyle kalın dostlar…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.