Didim'in Kadıköylü lakaplı, geldiğinden bu yana her gün hakkında gayri ahlâkilik - gayri yasallık konularında skandalları patlayan Çetebaşı Atabay, çaresizlik içinde o TV senin bu TV benim koşturuyor. Gerçekler ortaya çıktığı için artık moderatörler ona, “Kumpastı, montajdı” falan masalını söyletmeden, ekrandan alıyor.
Gerçeklik neydi?
Atabay ve şurekasının toplu tecavüzden Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanması hakkında alınan üst mahkeme kararı.
Didim'deki Soruşturma Savcısı tarafından verilen takipsizlik kararı, Söke Sulh Ceza Hakimliği tarafından bozuluyor. Hem de 3 Mayıs 2021 tarihinde. Didim'de delillerin karartıldığı, soruşturmanın hukuka uygun yapılmadığına işaret edilerek dosya iade ediliyor. Eksiklerin tamamlanıp Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açılması için sürecin başlatılması isteniyor. Bu karar toplu tecavüz mağduru olduğu gerekçesiyle şikâyette bulunan bayanın Avukatı Murat Sultansu'ya bile haber verilmiyor. Bildiğiniz dosya rafa kaldırılıp, kararın bozdurulması, skandalın saklanması için çareler aranıyor belli ki.
Ne zaman Aydın Şafak “Adalet Bakanı’na açık mektup” haberini yaptı, Söke’deki karar ortaya çıktı. Avukat Murat Sultansu da Söke Adliyesi’ne gelerek kararın peşine düştü ve uzun uğraşlar sonucu zorla alabildi. Düşünün bir Savunma Avukatından, müvekkili lehine alınan karar köşe bucak nasıl kaçırılıyor.
Söke Sulh Ceza Hakimliği’nin kamuoyundan bir aydır gizlenen bozma kararını öğrenen Kadıköylü Atabay ile Akif Emmisi paniklediler, hemen bir plân yaptılar. Didim'deki gerçek rant çetesinin kozmik odasının da bulunduğu, Kaymakamlık Konutuna yapılan baskına katılanları da toparlayan Muhtar Bünyamin Karhan tarafından işletilen ASEL Otel’de bir grup yandaş gazeteciyi alel acele topladılar.
Dosyadaki gizlilik kararına rağmen Söke Sulh Ceza Hakimliği’nce bozulan Savcılığın takipsizlik kararını yandaş gazetecilerin eline verip, “Kumpas çöktü - Adalet yerini buldu” başlıklarını attırarak haber yaptırdılar.
Bizler de bu gerçek rant ve eşkıya çetesinin oyunlarını gördük, “Gerçek karar o değil Didim Savcılığı’nın takipsizlik kararı Söke Sulh Ceza Hakimliği’nce bozuldu, Şahıslar toplu tecavüzden Ağır Ceza Mahkemesi yolunda” dedik, haberi de Aydın Şafak’ta yayınladık.
Bunların foyası ortaya çıkınca hiç ilgisi olmadığı halde başladılar rant çetesi, eşkıya masallarına, gittiler adamların otellerini mühürlediler. Akıllarınca hem gündem değiştirip, hem gerçekleri saptırıp, hem intikam alacaklardı. Adamları resmen delirttiler, ihkak-ı hak konumuna sürüklediler.
Olaylar sonrası yaşanan ve hala saklanmaya çalışılan öyle kepazelikler yaşanıyor ki, Kadıköylü ile çetesinin hemen gözaltına alınıp, ellerinde plastik kelepçe dizi dizi önce Emniyet, sonra Savcılığa çekilmesi gerekiyordu.
Kadıköylü aynen şöyle bağırıyor;
“Polislerin de AMK. Bundan sonra asayiş de biziz, devlet de biziz. Yürüyün önce Kaymakamlık Konutu, sonra Oteli basacağız...”
Terörle mücadeledeki sadece işini yapan olay yerindeki polislere söylüyor bunu.
Yani kavga dilinde AMK, kişilerin eşlerine ve kızlarına edilen küfürdür.
Karga tulumba orada alınması gereken Kadıköylü'ye, yukarıdan gelen emirle dokunulmuyor.
Sonrasını gördünüz...
Polislere sövmeler, tehditler, darp uygulamaları, gidip Kaymakam Lojmanı’nı basmalar, Adliye önüne insan yığmalar, aynı kepazelikleri orada uygulamalar. Meksika Karteli gibi isyan hareketi başlatıp devlete kafa tutan, bundan sonra “devlet benim” naraları atan birine belediye başkanı değil, eşkıya denir.
Polis olay yerine kamerayla gider. O görüntüler yayınlanmalı.
Bakın bu işin peşini bırakmayız, o görüntüler kamuoyuyla paylaşılmalı.
Ankara bu konuda çok karışık, Kadıköylü ile ilişkisi olanlar fena panikte, bilin ki bu eşkıya sürüsünün peşi bırakılmaz.
TÜKÜRDÜĞÜNÜ ÇABUK YALADI
Eşkıya sürüsünün kalkışması sonrası Kadıköylü ve tayfası, sık sık İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun adını kullanıyordu.
Halka ve devlet görevlilerine bu yalan propogandayı yapıyorlardı.
Hatta ve hatta, “Hani ne oldu? Hiç bir şey olmadı 160 promil çıktım zaten o ne ki” cinsinden ulu orta konuşuyorlardı.
160 promili file versen yıkılır. Bizim Kadıköylü kendini o kadar aşmış ki, 160 promil bile çerez gibi kalıyor. Bir de onun saatler boyu kan ve alkol testinden kaçırıldığını düşünürsek, olay anında minumum 300 promil çıkarsa şaşmazdım.
Bunlara binaen biz de çok şey yapmadık; “Sayın Bakan toplumda baskı yaratmak için sizin adınızı kullanıyorlar, buna izin verilemez” diye yazdık. Arkasından Kadıköylü Ankara'dan kulağı çekilmiş olmalı ki, apar topar Tele 1 gece haberlerine bağlandı, “Sayın Bakan beni aramadı” vurgusu yaptı.
Çarşıda ayrı konuşur, ekranda hemen şaşar.
Ne bu panik Kadıköylü.
Dedik size bu işler çoktan buraları aştı.
Orada ilginç bir şey oldu; Tele 1 spikeri, Kadıköylü yine toplu tecavüz vakası için “kumpas yalanına” sarılınca, ekrandan aldı, sesini kesti.
Haberin yoksa söyliyim... Ankara - İstanbul ve ulusal medya senin yalamaya dönmüş yandaşlarını değil, bizleri okuyor. Gerçekleri öğrenince onlar da aldatıldıklarını anladı.
Utanman kalmadı mı senin hala bozulmuş karardan bahsediyorsun.
Aziz Türk Milleti!..
Toplu tecavüz iddialarının doğru olup olmadığını anlamak için, çok fazla sorguya gerek yok. Şikâyetçi bayanın söyleyip Soruşturma Savcısı’nın dosyayı kapatmak için özellikle gerçekleştirmediği delile yönelik unsurları, gelin birlikte sorgulayalım:
Şikâyetçi bayan ne demişti; “Bana uyuşturucu madde verdiler. Kendileri de sürekli kullanıyordu... Kan ve saç testinden çıkar...”
Peki Savcılık ne yaptı?
Bunların teki için kan ve saç testi yaptırmadı.
Kan ve saç testi yaptırılınca sonucun pozitif çıkacağını bildikleri için müşteki bayanın iddiasını görmezden geldiler. Test sonucunda uyuşturucu kullandığı tespit edilmiş olsa, hem bayanın iddialarının doğru olduğu en önemli delil olarak dosyaya girecekti, hem de belediye başkanlığı görevinden alınacaktı.
Korktukları işte buydu.
Kadıköylü, hadi Savcılık yaptırmadı sen de üç kuruşluk yürek yok mu?
Kan ve saç testini kendin yaptırıp, “Buyrun ben temizim. Bu iddialar yalandır” diyemedin.
Temizsen ispatlar, iftira davası açardın.
Bir de Ali Çağlar olayı var. Seks kasedinin kadrajcısı.
Şikâyetçi bayan madde partilerinden sonra Kadıköylü'nün kamuoyundaki adıyla, Kadrajcı Ali ile de ilişkiye girdiğini beyan etmişti. Savcılık hastane kanalıyla o tespiti de yaptırmadı. Bir erkek için bundan daha ağır itham mı olur?
Ali Çağlar ne yapmalıydı?
O da bir hastahaneye gidip muayene olmalı, eğer öyle bir durum yoksa karşı iftira davası açmalıydı.
Devlet içindeki iş birlikçileri tarafından öyle korunuyorlar ki, sanki biri vücudunu temizlesin, diğeri varsa genişleyen yeri diktirsin diye zaman tanıyorlar galiba.
Bak Kadıköylü!..
Zerre erkeklik onuru, zerre insanlık şerefi olan bir erkek o iddialar karşısında anında testleri yaptırır, sonuçları sallardı.
Onu yapmamış, mağdur edebiyatı yaparken bile hastahanelerde kan testi yaptırmaktan kaçtı durdu. Aslında hata bizde de var. Damarlarında kandan başka her şeyin yüzdüğü şahsa, “kan testinden neden kaçıyorsun?” diyoruz.
Bu arada konuyla ilgili, “Neden 4 yıl bekledi?” diyenlere şu soru ile cevap verelim.
“Tecavüze uğrayan bir kadın 4 yıl niye susar?”
Yüz milyonlarca liralık rüşvet ve yolsuzluk havuzundan beslenen, Devlet - Siyaset - Medya - İş dünyası - Mafya beşgeninde örgütlenmiş bir bir çete karşısında tek başına bir kadın ne yapabilirdi? Mağdur kadın yaşadığı olayın travması ile Atatürk Devlet Hastanesi’nde 4 yıl tedavi gördüğünü söylemiş ve ifadesinde de bu sorunun cevabını net bir şekilde zaten vermiş.
Siz neyin derdindesiniz?
Be mübarekler!...
Erkek halinizle tecavüze uğrasanız, bu tür örgütlü yapılar karşısında kaç taneniz gıkını çıkartabilir…
LEVENT BAKAY CİNAYETİ
Didim'de bir yıkım sırasında canından olan üç çocuklu gariban işçi Levent Bakay Davası da sürüyor.
Bizim Kadıköylü az farkla seçildikten sonra ilk işi, rakibi ve kendinden önceki CHP'li Belediye Başkanı Mümin Kamacı'ya destek verenlere karşı bildiğiniz linç kampanyası başlatıyor. Hem de eline geçirdiği kamu yetkisini, şahsi husumet aracı olarak kullanarak.
Kamacı destekçisi bir Belediye Meclis Üyesine ait yapıyı “kaçak” diye yıktırmaya kalkıyor. Yapı hakkında yapılan bir tespit, alınan bir yıkım kararı yok. Yani baştan sona derebeylik, baştan sonra kanun benim deyip hukuku hiçe sayarak gariban bir işçinin ölüme yollanması.
Sonra da Levent Bakay, yıkımda öldü.
Tüm işçileri oraya hiç bir güvenlik önlemi almadan yığmışlar.
Ölüm olayı sonrası garibanın evine güvenlik malzemeleri koyup, biz verdik o kullanmamış demeye bile kalkıştı bunlar.
Sorumluluktan kurtulmak için, “Yalı Caddesi Güzelleştirme Projesi” diye bir yalan uydurdular.
O da kılıfına uymadı.
Çünkü yıkımın yapıldığı ve ölüm olayının gerçekleştiği yapı, o proje içinde de yer almıyor.
Şu anda bunların asli suçu ne biliyor musunuz?
“Bilinçli taksirle ölüme sebebiyet...”
Kasten adam öldürmenin, bir alt kategorisi.
Aydın İl Eski Milli Eğtim Müdürü Pervin Töre, son görev yerinde işin ucunda ölüm olmasa da zoraki benzer bir talimat verdiği için görevinden alındı.
Hem de AK Parti'de arkası o kadar sağlam olmasına rağmen.
Bizim Kadıköylü ve şurekası hakkındaki dava 7 yıldır sürüyor.
Avukatların canı çıktı Valilik ve İçişleri’nden sorgulama izni alana kadar.
Anlayacağınız, Kadıköylü’yü orada koruyanlar da bu cinayetteki sorumluluklarını, ömür boyu kamu vicdanında yaşayacaklar.
Aziz Türk Milleti...
Gördünüz yaşananları; Cinayete sebebiyet, toplu tecavüz iddiaları, evinde gayri ahlâkilikler, bir dünya yolsuzluk - usulsüzlük dosyası, polise sövme, darp, Kaymakamlık Konutu basma, “buranın belediye başkanı da, komutanı da, hakimi de, savcısı da benim” diye kendini devlet ilân etmeye kalkmalar...
İşte bu Kadıköylü lâkaplı ki lâkabını kendi çektirdiği kasette kendine, “Ben Köylüyüm, Kadıköylüyüm” ifadesiyle kendisi vermiştir, işte bu şahıs bu güne kadar oluşturulan yüzlerce milyonluk rüşvet ve yolsuzluk çetesinin devlet - siyaset içindeki unsurlarınca korundu, yalama medyası tarafından eşkıya iken evliya ilân edilmeye kalkışıldı.
Nehirsan Firması olayı da aynı böyle başladı.
Mümin Kamacı'ya destek verdiler diye gitti adamların CHP’li Belediye Başkanı ve Didim Belediye Meclisi’nde kabul edilmiş haklarını gasp etti. Sonra da rant çetesi ilan edip, tüm suçlarını o garibanlara yüklediler. Didim’de iş yapan herkese de “sizi de bunlardan beter ederiz” mesajı vererek halk dahil, tümden sindirdiler.
İkide bir de evim kurşunlandı diye ağlayıp sızlıyor ya, işte evini kurşunlayan kişi mahkemede verdiği ifadesinde, kendisini Atabay'ın tuttuğunu söyledi.
O olayda da Ahmet Orak'ı pisi pisine dört ay içerde yatırdılar.
O yetmedi, Ahmet Orak ve ailesi Mardin'de devletçi bir korucu aile olduğu halde haklarında PKK'lı terörist propogandası yaptılar, bunu da davaların görüldüğü hakimlere kadar ulaştırıp, adamların hakkını resmen gasp ettirdiler.
Emin olun bu işin sonunda, “Adamlar az bile yapmış” diyeceksiniz.
Bu olayları ayrıca yazdığımda Kadıköylü ile devlet ve siyaset içerisindeki işbirlikçilerinin neler yaptıklarını hayretler içinde okuyacaksınız.
SİZİ BEYİNLERE KAZIYACAĞIZ!..
Gerçeklikte bir suç odağı olup, devlet içindeki işbirlikçileri tarafından korunup, kollanan, şeyh gibi uçurulan Kadıköylü ve çetesi.
Yaptığınız her pisliği, her rezilliği rant çetesi ve eşkıya yalanları ardına sakladınız. Eşkıyaydınız, evliya gibi ortalıkta dolandınız.
Şimdi takke düştü kel göründü. Bu işler sizin boyunuzu çoktan aştı.
Ama bu kadarla kalmayacak emin olun.
Emin olun insanları o kadar yalan propoganda ile karaladınız, insanların hayatlarını o kadar yok ettiniz, toplumu - devleti o kadar zehirlediniz ki, ne yaşattıysanız onu yaşayacaksınız.
Ne mi olacaksınız?
Ömür boyu, “Toplu tecavüz çetesi” olarak anılacaksınız.
Suçladığınız insanlar hakkında “rant çetesi, eşkıya” diye bir mahkeme kararı mı vardı ki alıp dönüp o yaftayı yapıştırdınız?
Şimdi ne yaşattıysanız onu yaşayacak,
“Didim’in toplu tecavüz çetesi” olarak, beyinlere kazınacaksınız...
Bunların tümünü hak ettiniz, kendiniz istediniz, o halde istediğinizi alacaksınız...
Ve de, gık bile diyemeyeceksiniz...
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.