Aydın
25 Kasım, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    33.58
  • EURO
    36.76
  • ALTIN
    2577.6
  • BIST
    9881.23
  • BTC
    56398.2$

Güzin Abla’nın çocukları…

Güzin Abla’nın çocukları…
Emin Aydın ile Sehan Seyhan'ın geleneksel masal şenliklerinden birine daha tanık olduk. Mübarekler sanki haber - yorum programı yapmıyor, Güzin Abla köşesi gibi ha bre başlarından geçenleri anlatıp, sızlanıyor. Bir şeyden eminim, Güzin Abla'nın çocukları olsa, bu kadar ağlamazlar.

Güzel kardeşlerim; Sürekli “yok şu oldu, yok bu oldu, ben şöyleydim, ben böyleydim” diye program yapılmaz. Esra Erol’a çıkanlar bile sizin gibi komediye çevirmiyor işi.

“Olmaz bu çocuklar” başlıklı yazımda, ne kadar haklı olduğumu arayanlar teyit etti.

Şimdi sizlere çifte tandart, olaylar saptırma, kendilerini cilalayıp başkalarını tu kaka gösterme, aslında Aydın'a hizmet ediyor gibi görünüp, perde gerisindeki gerçekleri çarpıtma konusunda hayli mesafe kat eden bu arkadaşları bir kez daha tanıtayım.

Program denilen ağlama seansına neyle girdiler?

Özlem Çerçioğlu - Erkan Karaarslan teröre finans temini masalı.

Tane tane anlatıyorum, iyi anlayın Güzin Abla’nın Aydındaki manevi oğulları.

Günümüz MHP İl Başkanı, geçmiş dönem Nazilli Belediye Başkanı Haluk Alıcık ne ile yargılanmıştı?

17 - 25 Aralık sonrası FETÖ’nün yayın organlarına reklâm vermek yani finans temin etmek iddiası.

Ne oldu?

Daha birinci celse ananın adı babanın adı, karar beraat.

Peki isnat aynı ise Haluk Alıcık'a verilmeyen cezayı neden Özlem Çerçioğlu’na hak görüyorsunuz?

Haluk Alıcık örneğine neden girmiyorsunuz?

Özlem Çerçioğlu hakkında suç duyurusundan soruşturma vardı, Haluk Alıcık hakkında açılmış dava. Haluk Alıcık’ın tek celsede beraat ettiği yerde Özlem Çerçioğlu'na mı emsal fiilden ceza vereceklerdi?

Vurguluyorum, “Haluk Alıcık nasıl beraat etti?” diye sormuyorsunuz?

Bir kez daha söylüyorum, isnat aynı isnattı.

Bu dönemlerde MHP liler, “Kapattırmazük” nidalarıyla FETÖ’nün dersaneleri, gazeteleri, TV’leri önünde polisle çatışıyordu. Hem de milletvekili seviyesinde. Siz kime masal okuyorsunuz?

Gelelim Serhan Seyhan'ın, “Erkan Karaarslan terör örgütüne finans temininden yargılanıyor” diye sürekli aynı zırvayı tekrarına.

Adam sizde programa çıktı, mahkeme evraklarını size verdiğini istenildiğinde bir kez daha verebileceğini söyledi, alıp okumadınız mı?

Orada MİT - EMNİYET - MASAK temiz raporları var.

Adam teröre finans sağlasa bunu bulacak olan kim? MASAK...

MASAK yok diyor, zaten olsa adamın şirketlerine el koyarlar, kayyım atarlardı.

Serhan Seyhan!. Geçmişte “Erkan Karaarslan 1 katrilyon götürdü” dedin, bak MASAK onu da bulamadı.

Her biri ayrı kumpas olan bu isnatların teki gerçek olsa, Erkan Karaarslan’ın yurt dışına çıkış yasağını da kaldırmazlardı.

Bu aklı evveller dosyaya bakıp, “Burada nasıl bir kumpas kurulmuş” diye olayı araştıracaklarına, “teröre finas temini” masalında ısrarcılar. Utanma duygunuzu mu kaybettiniz ki bir özür bile dilemiyorsunuz?

Serhan Seyhan'a tekrar soruyorum;

O cezaevine kimin adına gittin, Erkan Karaarslan'ı kimler adına tehdit ettin, kimler adına neler teklif ettin? Aydın'daki bu olayla ilgili dosya hala açık, bunu da alem bilsin. Serhan ile Emin bu konulara da girmezler, sorulara da cevap vermezler, çünkü işlerine öyle geliyor.

Bakın Denge Gazetesi, “Rektöre iftiradan yargılanacaklar” diye başlık atıp, aralarında eskiden ağabey - kardeş gibi oldukları, beraber çalıştıkları gazetecilerin resmini basıyorlar. Ben de altına, “Sizin savunduğunuz Rektör Osman Selçuk Aldemir de iftiradan sabıkalı” şeklinde yorum yaptım, baktım yorum jet hızıyla kaldırılmış.

Halbuki Rektör Aldemir'in başka bir eğitimciye attığı FETÖ iftirasından aldığı ceza, kesinleşmiş bir karar. Mazallah bunların hedefindekilerden birinde öyle bir sabıka kaydı olsaydı, yedi düvele davul çala çala anlatırlardı.

Ama iş Rektör'e gelince, akan sular duruyor bunlarda. O kadar Aydın'ı seviyorsunuz, övdüğünüz Rektör iftiradan sabıkalı, süren başka davalarda başka akıl almaz iddialar var, onları neden görmezden geliyorsunuz?

Hani çok tarafsızsınız ya, çok adamsınız ya, Aydın’ı çok düşünüyorsunuz ya, sorun o zaman, “İftiradan sabıkalı biri Aydın’da rektör olmaya yakışıyor mu?” diye... Nerdeeee... Rektör söylese, amuda kalkacaklar neredeyse. Görün ne kadar tarafsız ve masum olduklarını.

Konumuz Rektör olmasa da, bunların dedikleri gibi tarafsız medya olmadıklarını, işlerine geldiklerini görüp, işlerine gelmeyeni pas geçtiklerini kanıtlamak için, örnek olarak kamuoyunun takdirine bıraktım.

Emin ile Serhan, gelelim Aydın 1. Ağır Ceza’daki, sizin uzun süredir dilinize doladığınız hikayelere.

Erkan Karaarslan programa çıktı, tane tane anlattı. Serhan Seyhan hala, “Erkan Karaarslan şunlardan, bunlardan yargılanıyor” diyor.

Adam dedi ki; “Şablon davalar... Hepsi ne de tek tek beraat geliyor. Mersin - Aydın hattındaki kumpasın organizatörleri Aydın’da. Davada 28 kişi vardı 27’si beraat etti tek ben kaldım.” Hatta bazılarını tarif etti. Hiç sorgulamadın mı bu adam bu suçu tek başına mı işlemiş diye Serhan...

Düzenlediğiniz ve senin de ortağı olduğun Aydın’daki sahte FETÖ dosyasından 44 kişiye takipsizlik çıktığında, hiç vicdanın sızlamadı mı Serhan? Adam oraya kadar gelmiş, belgeleriyle anlatmış, anlamadıysanız bir kez daha sorardınız.

Ne diyor 1. Ağır Cezadaki dava için; “Kumpas ve düzenleyenler hakkında suç duyurusu yaptık. Çete kurma, evrakta sahtecilik, görevi ihmal, görevi kötüye kullanma gerekçeleriyle suç duyurusunda bulunduk...”  Onun da evrakları ortada. Erkan Karaarslan ile de görüşüyorsunuz, avukatıyla da.

Neden evrakları beraber incelemiyorsunuz?

Serhan Seyhan’ın hala, “Edimin ifasına fesat, nitelikli zimmet” yaygaralarını bakın nasıl çürütüp, sergilenen kumpası da delilleriyle ortaya koyacağım.

Buradaki asli hedef Erkan Karaarslan değil, Özlem Çerçioğlu idi.

Bu kumpas evrakla düzenlenen davayı Özlem Hanım'a bağlayıp, görevden aldırma çabasıydı.

Olay şu;

Erkan Karaarslan ve şirket ortakları ASKİ’den yazılım ihalesi alıyorlar. 9 ay boyunca üst düzey bürokratlara eğitim ve danışmanlık hizmeti veriyorlar. Aylar sonra bir tutanak ortaya çıkıyor, “Erkan Karaarslan ve diğer şirket personeli iş yapmadan para aldılar.” Haydiii. Önce ihaleye fesat, edimin ifasına fesat davası açılıyor, ihaleye fesat kökten çürüyor, sonra siyasi baskıyla dosya Ankara’ya gidiyor, nitelikli zimmet isnadına dönüşüyor.

Şimdi gerçekleri tek tek anlatıyorum.

Aydın 1. Ağır Ceza’daki kumpas davası, adli merciler de düzmece evrakla yanıltılarak, nasıl gelişiyor.

Erkan Karaarslan Şirketi, AS-Kİ üst düzey bürokratlarına dokuz ay boyunca eğitim - danışmanlık ihalesini kazanıyor. Altı üstü de 140 bin liralık dava. Her hafta Aydın'a gel - git, personel yolla, otel paralarından yol harcamalarına kadar hesaplasanız, aslında şirket bu ihaleden zarar ediyor.

Gerçekleştirme görevlileri, yani işin yapıldığını tespit edip, bu hak edişler ödenebilir evrakını düzenlemekle görevli olanlar, ilk taksit olan 2015 Nisan Ayında tutanağı düzenleyip, “iş yapılmıştır, hak edişleri ödenebilir” şeklinde evrak düzenliyorlar. Sonrasında bu beş kişiden oluşan gerçekleştirme komisyonu bir daha böyle bir çalışma yapmıyor, aylar sonra Ağustos Ayında tutanak düzenleyip, “bunlara iş yapılmadan para ödendi” diyorlar. Hatta tutanakta sözlü olarak uyardık bahanesini kaleme alıyorlar.

Aslında apaçık kurdukları kumpası itiraf etmişler.

Şimdi burada bu komisyon üyelerine, kamuoyunu aydınlatma adına şunları soruyorum?

1- Nisan Ayında tespiti yapıp, işlerin ifa edildiğini belirtip, hak edişlerin ödenmesi kararının zaptını kayda geçirmişsiniz. Peki daha sonraki Mayıs-Haziran gibi aylarda neden aynı şekilde incelemenizi yapıp, gerekli yerlere bildirmediniz? (Bunun adı görevi ihmaldir. Aslında bunların ki kasıtlı ihmal.)

2- İkinci tutanakta demişsiniz ki, “Biz Nermin Canyurt’u yani görevliyi sözlü uyardık..” Yahu Nisan’da yazılı tutanak tutup adamlar işi yapmış paraları ödensin diyen siz, Mayıs -  Haziran ve diğer aylarda işler yapılmadı diye sözlü uyarıda bulunduk diyen siz. Nisan’da yazılı tutanak yaptınız da, diğer aylarda neden yapmadınız? Sözlü uyardık deyip kumpası nasıl itiraf ettiniz?

Devlet evrakla, imzayla konuşur.

Tekrar soruyorum!.. Nisan ayında resmi tutanak tutan sizler neden diğer aylarda resmi tutanak tutmadınız?(Adım adım planlı komployu hayata geçiriyorlar da ondan.)

Prosedür ne biliyor musunuz sevgili okurlarım.

Şirket işi aldıktan itibaren ne kadar süreyle aldıysa hak edişler o kadar eşit taksitlere bölünüyor, iş yapıldıkça tespit edilip alacakları ödeniyor. Bu ihalede de hani 140 bin liralık olayda da paranın 9 takside bölünüp, her ay işlerin yapılıp yapılmadığı tespit edilip, ona göre tutanakla paranın ödenmesi veya kesilmesi gerekiyordu.

Nisan’da şirket bu işi yaptı, parasını ödeyin diyen aynı komisyon. O halde Mayıs ayında bu iş yapılmadı deyip neden hak ediş kesilmesini talep etmemişler?

Buna nefaset kesintisi denir. İş yapıldıkça para ödenir, yapılmayanlar tutanakla belirlenip o para kesilir. Bütün prosedür bu…

İlk ödemede tutanağı yapıyorlar, iş yapıldı diyorlar, kumpasın yolunu açıyorlar. Sonraysa aynı komisyon Nisan ayındaki prosedürleri izlemeyip aylar sonra bu işler yapılmadı diye tutanak tutuyor, biz sözlü uyarmıştık diye kumpas belgesi düzenliyor.

Burada ne var? Suç işleme amacıyla örgüt oluşturma, görevi ihmal, görevi kötüye kullanma ve evrakta sahtecilik. Kaldı ki yasalara göre şirket yetkililer “biz geldik” diye tekmil verme zorunda değil. Görevliler kimse onlar izleyip belirleyecek. Bunlar görevlerini yapacaklarına kulaklarının üzerine yatıp, organize şekilde açık kumpas kuruyorlar. Kiminin şahsi husumeti, kiminin başka beklentileri nedeniyle kurulan bir organizasyonun, dışarıdan da siyasi destekle düzenlediği açık bir kumpas.

Serhan ile Emin de yani hesapta okur-yazar olması gerekenler, attı mı mangalda kül bırakmayanlar bunları araştırmaya tenezzül etmeyip, oradan yok edimin ifası, yok nitelikli zimmet sallayıp duruyor.

Serhan... Bak abim...

Sen konuşmalarında Erkan Karaarslan ile beraber çok işleriniz olduğunu söylüyorsun. Olayları anlatıyorsun. Demek ki bu adam gelmiş. O zaman bari kendine sor, “bu adam gelmeden para aldı diye neden yargılanıyor, bu nasıl iştir?” diye. Bunların hepsini de geçtim. Erkan Karaarslan hakkında şu diyor, bu diyor, FETÖ’den aleyhine tanıklık yaptım diyor, sonra kalkıp “gel beraber iş yapalım”diye ortaklık teklif ediyor.

Abim adam yargılanıyorsa; adama niye ortak şirket kuralım teklifi götürüyorsun?

FETÖ davasında Erkan Karaarslan aleyhine tanıklık da yaptım diyorsun, aleyhine tanıklık yaptığın adama niye şirket ortaklığı teklif ediyorsun.

Yoksa para olsun da isterse işin içinde FETÖ olsun fikrinde misin?

İçinizde bu işi anlayan var mı Ey Ahali!..

Buradan sadece iki şık çıkar!..

Ya adamın masum olduğunu biliyorsun, ya da gözün parada ortaklık teklif ediyorsun.

O zaman hala niye ekranlarda boş boş konuşuyorsun...

Ne kıbleniz belli, ne durduğunuz yer... Hacı yatmaz gibi bir oraya bir buraya. Rüzgâr gülleri bu kadar hızlı dönemez be mübarekler.

Ekranlara çıkıp Güzin Ablanın evlatlıkları gibi bir yandan ağlıyorlar, bir yandan günah çıkartıyorlar.

Papaz Bronson’un kulakları çınlasın. O burada olup bunların günah çıkarmasını izlese, hüngür hüngür ağlar, belki kelime-i şehadet getirip islama geçerdi. Yok beee... Bunlar günah çıkarsa Papaz Bronson papazlıktan istifa eder, ateistliği seçerdi.

Durun daha, Ergün Poyraz meselesine geliyoruz.

Emin kardeşim dedi ki, “Ergun Poyraz kitap yazmaya kalktı, başına neler geldi...”

Allah Allah... Ne masum adammış bizim Ergun. Ergun’un başına bir şey gelmedi, sadece kamyona çarpıldı, yani bana. Yazacağım diye aylarca yaygara yaptığı kitabın adı, “İsa'nın Çocukları”ydı.. Zaten kendi de yazamaz da, kapı kapı gezip millete şantaj yapıp, para koparmaya çalıştı. Biri de Erkan Karaarslan. Bürosuna gidip, 600 bin lira istiyor ve “verirsen seni yazmam” diyor. Özlem Hanıma bile şantaj yapmaya kalkıyor. O da zktiri çekip yolluyor. İkili oynayıp yediği daha çok alengirli işler var. Siz de bu şahsı masum gösterip, neredeyse Papaz Brınson’a vaftiz ettireceksiniz be aklı evveller.

Ben yazdım bu konuları, siz de okudunuz Eminim. O zaman Erkan Karaarslan geldiğinde niye ona sormadınız?

Yani var ya, size ne diyim abim...

Olaylara takla attırıp evliya gibi gezmek, davranış haline gelmiş sizde. Öyle yok biz Aydın tarafındayız, yok tarafsız olduğumuz için Özlem Hanım ile anlaşamadık mazeretlerini bırakın.

İşin aslını ben söyliyim bari, kamuoyu hem aydınlansın, hem kim kimmiş, olayların nedenleri nelermiş aydınlansın.

Denge Grubu o sıralar Aydın BŞB ile çalışıyor. Fakat seçim sathında, Emin ve Mehmet Aydın biraderler, o trol denen sürünün, “Mansur Yavaş seçilirse Ankara BŞB’de PKK’lılar işe alınacak” şeklinde ürettiği yalanları, kendi sosyal medya hesaplarından paylaşıyorlar.

Seçim geçtikten sonra Aydın BŞB’ye sözleşme yenilemeye gidiyorlar. Özlem Hanım da bu paylaşımlarını önlerine atıp, “bunlar neydi?” diyor ve sözleşme yenilemiyor.

Ne sizin programda dediğiniz gibi Özlemseverim ne Serhansavar... Sadece olanların gerçek boyutlarını ortaya koyuyorum. Benim Özlem Hanım ile görüş ayrılıklarım, sizin belki on katınızdır. Fakat bu gerçekleri yazmama engel olmaz. Bu da bizi Aydın BŞB trolü yapmaz. Ben de bazı konularda eleştiririm. Eleştirmezsem zaten hata yaparım. Böyle davranmazsam hem adamlığıma yazık hem yönetenlere, hem şehre.

Bakın güzel kardeşlerim. Ben de ifade vereceğim Aydın Şafak İmtiyaz Sahibi Yalçın Yıldırım ile Aydın 1. Ağır Ceza’daki kumpas davasını belgeleriyle çözüp yayınladığımız için, içlerinden biri bizi şikâyet etmiş.

Oysa gazetecilik neden - sonuç üzerine kuruludur.

Böyle bir kumpas evrakı varsa düzenleyenler kimlerdi, ne zaman düzenlediler, nerede düzenlediler, nasıl düzenlediler, neden düzenlediler, bunları sorgulayacaksınız. Ondan sonra ekranlara çıkıp vaaz vereceksiniz.

Adam kumpasa uğradım, belgeler burada diyor, bunlar olayı araştıracaklarına ha bre, “Yok edimin ifası, yok nitelikli zimmet, yok başka davalar var” deyip, hala millete hikâye okuyor. Size tükürdüğünüzü yalayın demiyoruz, çünkü zaten dilleriniz pelesenk olmuş, vicdani davranıp varsa gerçek suç isnadı ortaya koyun, yoksa aynı yalanları tekrar edip durmayın diyoruz.

Kumpasa uğrayanlar hakkındaki gerçekleri biz nasıl kabullenip gerçekleri ortaya koyuyorsak, yanlışı olanın da yanında durmayız.

Güzel kardeşim, ekrana çıktığınızda Güzin Abla gibi davranmak yerine, elinizde varsa belge onu ortaya koyup, cevaplarınızı isteyeceksiniz. Siz sürekli görüştüklerinize bile sorup - soruşturup gerçeğe ulaşmak yerine, bohçacılar gibi şu olmuştu da, bu olmuştu da, şu şunu demişti de, şöyleydik de, böyleydik de, işi ağlama duvarına çeviriyorsunuz.

Bunları da aslında kimseyi incitmek, karalamak veya husumet amaçlı yazmıyorum. Kimsenin de tetikçiliğini yapmıyorum. Ama çifte standart uyguluyorsunuz. Maddi gerçekliğe ulaşmak yerine, laf ebeliğiyle elmayı armutu, eğriyi - doğruyu bir birine karıştırıyorunuz. İşinize gelmeyen yerde gerçeklere takla attırıyorsunuz. Araştırma - soruşturma olanaklarınız varken kullanmıyor, ya kulaktan dolma ya kendi kendinize ürettiğiniz fikirleri hüküm gibi ortaya koyuyorsunuz. Sonra da herkes günahkâr, siz evliya gibi fetva veriyorsunuz.

Az aklınızı başınıza alın da, bu tür haber - yorum programları nasıl yapılır, onları izleyin... Ya da büyük sözü dinleyip, eleştirilerimizden ders çıkarın...

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!