Valla son dönemlerde Aydın’da çok şey oluyor.
Ama en çok da Ergün Poyraz’a oldu.
Sipsi balığı gibi ortada kaldı.
Garibim Fatih Akkentli ile Çokoprens yemeye giderken, huni görünümlü dondurma küllahı başına geçirildi. Halbuki kaç yıldır kankaydılar, ne sırlar paylaştılar. Ne siyasal operasyonlar yaptılar.
Ergün Poyraz’ın darbı sonrası Fatih Akkentli hergün arardı.
Hatta ve hatta Fatih Akkentli tarafından kontrol edilen medyada Ömer Günel’in tek bir açıklaması yayınlanmadı.
Bildiğiniz hem de kasıtlı, talimatlı şekilde çıkartılması sağlandı.
Ergün Poyraz’a övgüler düzüldü, Ömer Günel lanetlendi.
İstifası istendi, ihracı istendi, küçük çocukları ve ailesinin yaşadığı ev bastırılmak istendi, Çokoprensimizin devre mülk medyasından tık çıkmadı.
Ya sonra ne oldu?
Aydın Şafak Gazetesi olarak biz gerçekleri yazmaya, kumpası adım adım, tarih tarih, içerik içerik ve de nedenleriyle ortaya koyduğumuzda hooppp trilaylay laylaylom… Hepsi oldular Çikinom…
Ömer Günel’in açıklamaları yeniden yayınlanmaya başladı.
Ergün Poyraz iftiracı ilan edildi. Kafasındaki yaralar kapanmadan, yüreğinde onanmaz yaralar açıldı.
Hatta can yoldaşı, sırdaşı Fatih Bey Kardeşi, çalgı çengi ne varsa topladı, Ömer Günel’in yanına gitti.
Yetmedi, “Biz bir ekibiz” dedi…
İtilmişten beter ettiler Ergün Poyraz’ı…
Sen yeni kitaba başla istersen… Adı da, “Yüzyılın ihaneti” olsun. Ya da, “Yüzyılın kazığı” olabilir.
Bak üçüncü seçenek, “YA KONUŞURSAM…”
Tarihi fırsat var elinde Ergün’üm…
Senin üzerinden oyun kuranlar düşeş beklerken, ufak bir üflememizle hep yeke düştüler. Şimdi hepsi yeni gelin gibi tin tin Ömer Günel’in yanında…
Taklacı güvencin gibiler.. Adam takla at dese, atacaklar…
Gördün mü olanları Ergün’üm…
Kıyamam sana Ergün’üm…
Bunca yediğin dayak, bunca dava, adının iftiracıya çıkması, kapında yatanların artık kene yapışmış kediden kaçar gibi senden uzaklaşması, bunlar bir insan için katlanılması gerçekten zor travmalar.
Yapacağın iş basit;
Sıralı dizim, Çokoprens teselli ikramiyesi operasyonu…
Önce; “YA KONUŞURSAM” diye yazacaksın…
Baktın tık yok; ardından, “Yeni Kitabım Yüzyılın İhaneti yakında piyasada” diyeceksin. Oraya bir Fatih Sultan Mehmet Resmi koyacaksın. Kankan Fatih hemen anlar…
Baktın gelmiyorlar; “Yüzyılın kazığı kitabım yakında piyasada” sloganıyla kitap fuarlarına katıl. Kapak resmi de hazır. Fatih Bey Kardeşinin çalgılı çengili Ömer Günel ile doğum günü kutlamasını yapıştır.
Çok fiziki ve ruhi fedakarlık yaptın Ergün’üm..
Bu işten çırak çıkmana, emin ol vicdanım el vermez Ergün’üm…
Altı üstü iki kelime, 11 harf… “YA KONUŞURSAM…”
Sen ki eskiden dokuz düvele kafa tutan adamdın… Bir cümleyi mi yazmayacaksın…
Seni kim sattı söyle, ben onların ağzına acı biberi sürerim… Valla pipilerini bile kibritle yakarım. Körolmayasıcalar bir daha sana kazık atmasın…
Gördün mü işin sonunu Ergün’üm? Onlar Çokoprens fabrikatörü oldu, sen haybeye dayak yiyip, üzerine iftiracı ilan edilen abeci…
Ay kıyamam sana canım benimmm… Gara guzummm… Sen yaz yaz… At “YA KONUŞURSAM” başlığını…
Yanında durmayan, Yumuşak G sıfatlı Avarel Durmuş olsun…
Ha unutmadan Ergüncüğüm… Yakında hepinize hesabını soracağım ufak bir konu var. Ve Çokoprens ile aranızdaki organik ilişkinin hala devam ettiğinin canlı delili… “Metin Can’ı oğlu günde beş posta dövüyor” yalanının imalatçısı Çokoprens Fatihimle beraber, cümle aleme rezil olacaksınız…
Bırakın milletin sizi tükrük denizinde boğması, hepiniz ayna karşısına geçip, “Dilimi ikeydim bu yalanı söylerken” diye kendinize tüküreceksiniz…
Ergünnn Ergünnnn… Orda da, “Sen bunu yaz, Çokoprens verecez” diye kullandılar seni. Hadi Ömer Günel operasyonu başarılı olsa, birkaç kutu Çokoprens alacaktın. Ya beni hesapta itibarsızlaştırma operasyonunda niye bir daha bedavaya gittin?
Çünkü Çokoprens servis etti o yalanı sana. Onda kendi yazacak zerre yürek yoktur… Bak yine seni kullandı maşa gibi. Hem de bu kadar alçaktan daha alçak bir yalanda.
Ergüncüğüm… Kardeşim benim… Sen ıslak mendil misin? Bunlar her yeri seninle silip sonra çöp kutusuna atıyorlar?
Hadi Kardeşim Benim… At şu, “YA KONUŞURSAM” başlığını. Alem kim ne haltmış, kendi görsün.
Günah çıkartmak için ille Papaza gitmene gerek yok… Gerçekleri açıkla yeter…
Çünkü sana karşı göstereceğim merhamet, senin itirafın boyutunda olacak…
Bu arada artık siyasetin sinek ikilisi olan, seni satma, kullanıp atma üstadı Çokoprensine de şunları sor;
“Yahu Fatih… Sen Metin Can’ı, oğlunu işten attırmakla tehdit etmişsin. Benim ailem toptan BŞB’de. Ben sürekli CHP’li Belediye Başkanı Ömer Günel’e saldırdım. PKK’lı dedim, soyguncu dedim, dedim de dedim. Altın ıslansa ondan bildim, onun adını zikrettim… Onu itibarsızlaştırmak adına her haltı yedim… Peki neden bana, ‘Orası partili belediyemiz. Ömer Günel de maçlara bile beraber gittiğimiz arkadaşımız. Senin aileni işten atarım’ demedin?”
Şu soruyu da ilave et;
“Eski kankam yeni satıcım Fatih. On gün Ömer Günel’in açıklamaları sizin medyada tek kelime yer bulmuyordu. Biz SLK ve diğer sitelerden adama sallar dururken ne oldu da sonradan medya çarşaf çarşaf Ömer Günel haberleri veriyor? Hem de senin çalgılı çengili doğum günü kutlamanı bile… Bir de ‘biz bir ekibiz’ diye neden boy boy poz verdin…”
Bu Ergün Poyraz’ın ki yürek yarası da değil, ciğerine kadar oturmuş, ölünceye kadar unutamayacağı bir satış hikâyesi.
Yüreğim yanıyor, içim sızlıyor Ergün’üm…
Sen konuş, çarşaf çarşaf sana sütunlarımız sonuna kadar açık Ergün’üm…
Belki bizim korkumuzla bol bol Çokoprens alırsın… Yoksa işi kendin halletmeye kalkarsan, yine hava alırsın…
SÖKELİ NEVRA FİRARDA
Şu Yumuşak G sıfatlı, buzluk balığı bakışlı Durmuş Tuna denen canlıya bi haller oldu.
Yazıyı kafasına yiyor, “Metin Can-Yalçın Yıldırım-Ergün Poyraz Ömer Günel’e kumpas kurdu” diyor. Sonra kaldırıyor.
Konya’daki peşkircilik günlerini yazıyorum, “Ben hiç Konya’ua gitmedim” diyor, üç dakka sonra, ‘Konyadayım’ paylaşımı yapıyor.
“Efe Beton Söke’den Didim’e beton getiriyor” diye haber yapıyor. “O zaman 80 bin lira rüşvet aldığın iddia edilen ve sana bu haberleri yaptıran Efe Beton neden Didim’de beton santrali kurmuş” diye soruyorum, “Metin Can Söke’den beton geliyor dedi” diyor.
Sçtığı bk bundan akıllıdır. Çünkü nereden girip nereden çıkacağını biliyor.
Bu zırzop da o da yok…
İşi gücü gazetecilik örtüsüyle mezardaki babalarımızdan başlayıp, evlatlarımıza kadar dil uzatmak.
Bir girecem pir girecem, kafası kesik tavuk gibi sağa sola dolanıp duracak. Zaten pert oldu, hepten pestile dönecek.
Daha tepem atarsa deli dana gibi oradan oraya süreceğim hepsini.
Lan yumuşak G sıfatlı yalabık… Küfrü bile beceremiyorsun. Sana kimden ne kadar rüşvet istediğini, kimden ne kadar aldığını yazıyorum, Avarel gibi sağa sola bakıyorsun.
Yazıları kafana yedikten sonra, Arabesk filminde tecavüze uğramış Müjde Ar gibi, “Yok mu beni öpennn” diye dağ bayır gezdiğin söyleniyor.
Yavrum kamyon çarpsa, emin ol bana çarpılacağından daha az hasar alırdın.
Hani atalar, “Sçtığın yere kadar kovalayacağım” diyor ya, hah tam da onu yapacağım sana.
“Kaldır patilerini” dediğimde, kaldıracaksın. “Yat” diyeceğim, yatacaksın. “Yuvarlan” diyeceğim, yuvarlanacaksın.
Gerçi sen dönüp, yuvarlanmayı iyi bilirsin. Malum Milas Zevkhanesi’nden, soya çekim kanunu…
Ve şunu bil, sana su verenin testisini kıracağım…
Mesela, Efe Beton sahibi Kemal Pehlivanoğlu…
Hani bankalara olan borçları, icralık olan Pehlivanoğlu İnşaat-Emlak-Hafriyat şirketiyle.
Kemal Pehlivanoğlu alacaklıları…
Hani iflasını vermişti, malları hacizden satılıyordu ya, kandırıyor sizi.
İcra ihalelerine kendi yakınları üzerinden giriyor.
Malları yine kendi yakınları üzerinden alıyor. Siz de hava alıyorsunuz…
Hatta yanında çalışan garibe sigorta yapmamış, adamcağız öldü gitti pisi pisine. 2 yıl da ceza almış diyorlar.
Yapışın yakasına…
Yok öyle yalabık Durmuş gibilere parayı basıp, bize sövdürmek. Yok öyle o müptezeller üzerinden diğer beton santrallerini kapattırıp, sektöre çökmeye kalkmak.
Sen buna ne zaman yem verdin, o zaman bu müptezelin yaptığı her şeyden seni sorumlu tutacağım.
DİDİMLİLER BENDEN DUYSUN
Bir de Ahmet Deniz Atabay var sorumlular arasında.
Onu da az boş bıraktık, hemen dili uzamış.
“Metin Can’a haberleri Lütfi yaptırıyor” diyormuş.
Sen bizi belediyeden beslediğin kiralıklarla karıştırdın galiba.
Lütfi ile diğerlerinde bendeki akıl olsa, bunları bilseler basın toplantısı yapar, kendileri söylerdi.
Sorulara cevap vermiyorsun, haberleri o bu yaptırıyor diyorsun.
Sen kaç yıldır buradasın… Ben atalarından bu yana yüzlerce yıldır bu toprakların evladıyım. Kimin ne olduğunu iyi bilirim. Sen Kadıköy’de kısa pantolon, elinde balonla gezerken, Aydın’ın yerini dahi bilmezken, senin bugün belediye başkanlığı yaptığın yerde, üç yaşımda denize işemenin keyfini yaşıyorduk biz…
Gündemi değiştirme…
Sana sorular sordum;
Neden mera vasfını yitirmiş arazi yazısıyla Valilik ve ilgili kurumlardan arazi tahsisi istedin?
Neden tahsisat yapılınca ot parası yatırdığın halde vaz geçtin?
Neden Vali Bey’i yanlış bilgilendirdin?
Neden kendi resmi yazışmalarını dahi sakladın?
Neden mühürlediğin santralleri açtırıp, adamlardan 85 milyonluk beton alıp, Amfitiyatroda kullandın?
“2023 de iktidar oluruz, sonra ayrı planlarımız var” sözüyle neyi kast ettin? Yoksa sadece vasfını yitirmiş mera alanı değil Denizköy’e kadar uzanan ve ot parasına kapatılıp imara açılınca devasa değere ulaşacak yerlerle ilgili tepe planlarınız mı var?
Senin günahları yıkmaya çalıştığın adamlarda ne bu bilgiler, ne bu planlar, ne de bunları basına anlatmak için kaleme alacak kadar kabiliyet ve art niyet.
Hepsine ayrı vaatler verdin mi? Onları bölüp, tek çatı altında hukuki mücadele vermelerini engelledin mi?
Verdiğin sözleri tutma zamanı geldiğinde neden o şaklaban ve kiralık medya mera alanı diye vasfını yitirmiş arazi hakkında milleti ayağa kaldırmaya çalışırken, gerçekleri halka anlatmadın?
Çünkü asli planlarınız başkaydı…
Adamları tek tek kandırıp avladın, gazeteci kılıklı kiralık kalemlerle kamuoyu oluşturdun, ileriye yönelik alan temizliği mi yaptın?
Beton santralcileri bunları nereden bilsin?
“Metin Can’a bu haberleri şu kişi yaptırıyor” sözün var ya, onu kendime hakaret sayarım…
Şunu bil; O yaptığınız planların hiç biri tutmayacak. Kartlar yeniden dağıtılacak.
Çünkü Aydın siyasetinde sen ve pek çok isim, bir daha olmayacaksınız…
Basın açılamasında, “Çok sayıda husumetli dosyamız var” sözleriyle sahip olduğun zihniyeti kendi ağzınla ifade edensin.
Belediye Başkanlığı husumet yaratma değil, husumet giderme yeridir…
Madem çok sayıda husumetli dosyanız var, koltuktan kalktıktan sonra insanların yüzüne nasıl bakacağını sen düşün.
Bin yüze bin ayrı konuşmakla, belediye başkanlığı olmaz…
Didimliler de benden duysun…
Belediyeniz iflasta…
Personelin maaşını anca iki taksitte verebildiler.
Belediye’nin her yeri icralık olduğu için kiralanan makam arabasının şanzumanı arıza yapınca, yerel esnaftan kimse mal vermedi. Çünkü paralarını alamayacakları korkusu yaşıyorlar.
Gittiler Ankara’dan getirdiler.
Betonculara 85 milyon, Amfitiyatro Müteahhidine yaklaşık 45 milyon kadar vardır, ikisi zaten 130 milyon. Hani belediye meclisinden talep ettiği ek bütçe kadar. Almak için önüne gelene imar rantı sağladığı süreç.
Atabay!... Peki belediye başkanı olarak sen ne yaptın?
Gittin yeniden adaylık yani Didim’i daha beter batırmak için çıktığın yolda, yeniden adaylığını desteklesin diye Genel Başkan Yardımcının ağabeyine 150 milyonluk peşkeşte rol aldın. Üstelik başka kuruma ait arazi üzerinden.
Gittin belediye meclis üyen Sevinç Karataş ailesine onlarca milyon liralık imar rantı sağladın.
Belediye meclisinden kararlar geçsin diye bazı meclis üyelerine imar kıyağı üzerine imar kıyağı yaptın.
Peki Didim Belediyesi yani halkın kasasına buralardan kuruş girdi mi? Koca bir hayır…
Parası olana kıyak yaptın, faturayı halka bıraktın…
Hangi yüzle hala sağda solda günah keçisi arıyorsun.
Didimliler!..
Sezon ortasında çalışanlarına anca taksitle maaşlarını ödeyebilen, kiralık makam aracı arızalanınca esnaftan malzeme bile alamayan bir belediye başkanıyla, Allah yardımcınız olsun.
Sezon bitince bu belediyenin hali ne olacak acaba?
Önce halka bunların hesabını vereceksin, sonra sağda solda günah keçisi arayacaksın.
Didimliler!.. Son sözlerimi sizlere ayırdım..
Atabay ve şürekâsı gelene kadar dünya mirası kentiniz ne kadar mutlu, mülayim, huzur kentiydi hatırladınız mı?
Ya şimdi… Seks hikâyeleri ile anılan Yerli ve Milli Teksas…
Atabay gelene kadar Türkiye’nin en borçlu belediyeleri listesinde yoktunuz…
Şimdi en başta rekortmensiniz…
Zerre halkın sempati duymadığı halde rejim çatışmasından mütevellid koltuğu kapan Atabay ile yandaşları şiştikçe halk olarak siz sürekli borçlandınız, fakirleştiniz…
Her gününüz ayrı vukuat, ayrı sorun, kabus gibi çökmüş üzerinize korku iklimi…
Bunların farkında mısınız?
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.