7 Haziran 2011 tarihinde kaleme aldığım bir yazının üzerinden söyleşmek istiyorum bugün sizlerle…
Doğru tahlil, ancak dünün doğru değerlendirilmesi ile yapılabilir… Elbette ki; tarihte 3-5 yıllık süre, dün bile sayılmaz… Ne var ki; her şeyin, çok hızlı değişime uğradığı günümüzde bırakın üçbeş yılı, 3-5 günün bile ne denli önemli olduğunu düşünürsek, değerlendirmeleri daha doğru yapar, ve yakın geleceğe daha bir objektif gözle bakabiliriz… Zira bugünün aynası dün; yarının aynası bugündür!...
Sayın Gül’ün, Görev süresi bitimi ile gündeme düşürdüğü bana saygısızlıklar yapıldı söylemi üzerine dünün aynasını bu günden, yarınlara ibret olsun diye yeniden tutma gereğini duyduk!...
* * *
Gelelim diyeceklerimize…
CUMHURBAŞKANINDAN ÇÖZÜM BEKLEMEYİN!..Ç Ö Z E M E Z!.. diye girmişiz söze… 2011’in 7 Haziran’ında..
“Ülkemiz, günbe gün büyüyen sorunlar sarmalında” demiş ve devam etmişiz…
Hukukta sorun, parlamentoda sorun, devletin kurumlarında sorun, eğitimde sorun, çalışma hayatında sorun!... Sosyal yaşamda sorun… ülkenin beka noktasına kadar gelmiş sorunlar!...
İmdat çığlığını duyan yok ülkenin!.. demişiz.
Her sorun, yeni bir soruna gebe!.. Babalığı üstlenen yok!..
Sorunlar sokaklarda… ortalıkta!.. Sahipsiz!...
* * *
Şöyle birkaç adım gerimize dönelim…
Arızalı bir demokrasi ile girilen seçimden normal bir doğum zaten beklenemezken, bir ucubemiz daha doğmuştu o günlerde. Hatırlayın. Seçilenlerin bir bölümü Meclis dışında kalmıştı!..
Mantığa ve de vicdana sığmayacak bu antidemokratik sonuç, “hukuktan bağımsız” yargı kararlarına sığdırılarak, vicdanlara dayatılmıştı..
Sefer görev emri almış yandaş basın-siyasetçi-gazeteci-dönek-binek-biat ve sadakat erbapları bu demokrasi-hukuk ve insanlık ayıbını savunma cephesinde yek avaz olmuşlardı!..
Kamu oyu, kavramların içi boşaltılarak-çarpıtılarak aylar-yıllar öncesinden bu sonuçlara çoktan hazırlanmış olsalar da olsa; vicdan sahipleri bu kadarını beklemiyordu!...
* Cumhuriyeti ve onun temel ilkelerini aşağılamanın adı çoktan özgürlük olmuştu.
* Birleşmekten söz ederken bile bölen, sandık çoğunluğu milli iradenin tek kaynağı görenler her kuruma ta günlerde mutlak hakim olmuşlardı…
Kamuoyunu saran karamsarlığın ve kaosun da öz kaynağıydı bu yanlışın topluma dayatılması.
* Tüm dünyanın hileye açık olduğu için terk ettiği şaibeli SEÇ-SİS sistemiyle elde edilen % 50’lik seçim zaferinin(!) adı ustalık ilan edilmişti…
* Ülkenin en güvenilir kurumu-orduyu- itibarsızlaştırma ve zayıflatmanın adı vesayetten kurtuluş olmuştu;
* Gizli tanıklarla, usulsüz dinleme ve ihbarlarla dalga dalga kamu vicdanında açılan yaraları ve çiğnenen insan haklarını hiçe saymanın adı normalleşme ilan edilmişti;
* Ayyuka çıkan bölünme eylem ve söylemlerinin adı da çoktan ileri demokrasi olmuş;
…Ve son noktası da “Güzel şeyler olacak!...” ilanlarıyla “Başkomutanlık sıfatına sahip Cumhurbaşkanlığı Makamı” eliyle konulmuş ve kamu oyuna duyurulmuştu!...
Çözüm müydü başlatılan; ç ö z ü l m e mi!?.. Soran olmadı… Olduysa da dikkate alınmadı.
* * *
“Tarih, hükmünü kayda geçirmeden, vicdanlar verecektir ilk kararı!.” demiş;.içimizi acıtan bunca olaylar karşısında, muhaletin cılız çıkışlarından bile medet umar halde elimiz kolumuz bağlı bekler olmuştuk.
* * *
Düne kadar olanları, bugün olacakların delili saymış ve demişiz ki; Cumhurbaşkanı mevcut sorunları çözemez!..
Bu bir yorum değil!... Saptamaydı!..
Ortada; sorun vardı. Sorumlu da vardı. Sorumluluk eksikti; çözüm yoktu.
Sorun; çözülmesi, konuşulup bir sonuca bağlanması gereken bir durum..
Sorumlu; bir sorunu ortadan kaldırmakla görevli-yetkili-yükümlü kişi…
Sorumluluk; bir sorunu, akıl ve iradeyle çözmede duyulan vicdani duygu-algı-içses…
Çözüm; bir sorunun ortadan kaldırılmasıyla ulaşılacak sonuç..
Sorunun varlığını kabullenmekle başlar çözüm…
Ortada, tek seçici, tek kural koyucu, tek gündem belirleyici, kısaca her konuda tek söz sahibi varken, çözümün kuralları öncelikler göz önüne alınarak belirlenmemişken, kim hangi sorunu çözecek ki!.. İşte asıl sorunumuz burada!..
Tek sesli yetkinliği “ileri demokrasi” olarak görme cehaletinden kurtulamadıkça, burnumuzu kurtaramayız daha beter kaoslara batmaktan…
İşte bu nedenleri göz önünde tutarak, Cumhurbaşkanı mevcut sorunlara çözüm üretemez!..demiştik. Hangi sorunu çözmede inisiyatif kullandı da, bugünün kaosuna çare bulacak!?..diye de eklemiştik!...
Kendi görev süresini bile beşinci yılın sonunda öğrenmişti… Belki de beşinci yılın sonunda duyacaktık kendisine yapılan saygısızlıkların itirafını…
* * *
Sorunu yaratanlarla, sorunları çözmesi beklenenlerin ayni safta yer almasıydı, durumu daha trajik hale getiren.. ..
Çözüm için gayret etmek dururken, bin inatla, yangına körükle gidenler neyin peşinde oldular!... Bunu soran olmadı hiç!
Çözüm arar gibi yapıp, kendi mutlak kararlarını uygulatanların siyasetteki karşılığı nedir diye sorgulayan olmadı hiç!..
Büyük sorunlarla iç içe ülke!.. Barış çemberi yıkılmış durumda çevrede… Sınırlar yol geçen hanı… Yurt içinde özdenetimler özel kuvvetlere devredilmiş gibi… Dışarıda IŞİD adam kaçırıyor, içerde PKK… Bayrak iniyor; heykel dikiliyor!...
Yara semere dokununca da sözde hukuksal çare aranıyor!... Bulunan çareler ise yaraya merhem olmuyor…
Cumhuriyetin bekasına yönelik temel ilkeler fütursuzca tartışma konusu yapılmadı mı!?.
Tartışmaların “ileri demokrasi”, özgürlük, kardeşlik, birlik ve beraberlik adına yapılıyormuş gibi gösterilmesi ise işin asıl acıtan yanı!.. Bu bir aymazlık mı, yoksa üstlenilmiş bir görevin ifası mı diye sormadan geçemiyor insan!?
* * *
Nerede Şeyh Edebali’nin oğul’a nasihatlerinin gereği!.. Gurur, kibir değil, mütevazilik hakim olacaktı hani!... Bu gün ortaya konan tavırların hangisinde eksik kibir, hangisinde var mütevazilik?...
O yüce makama yüklenen en kutsal görev “barışı tesis etmek” olması gerekirken, daha ilk adımda, demokrasinin vazgeçilmez ögesi, muhalif olma hakkının “hasımlıkla” ifade bulması neyin ifadesidir!?.. öyle mi gelecek barış…!?... Böyle mi açılacak ak sayfa!... Kucaklamak mı bu!?..
Bu ülkeye “sokakta bulunmuş” muamelesi yapmaya kimsenin hakkı dün de yoktu, bu günde olmamalı!..
Yönetim, bir süreliğine verilmiş bir emanettir!.. Demokrasilerde, emaneti, günü geldiğinde, daha iyi biçimde teslim etmek esastır!.. Tersi durumları, tarih ak sayfalarına yazmaz!..
Ülkenin genleriyle her kim oynarsa, ona karşı durmak, can borcundan başka ne ödetebilir ki yurtseverim diyenlere!?..
Tunus durup dururken mi karıştı!?.. Mısırın altını üstüne getiren güç kim!?..
Daha dün; liderinin elinden ödüller alınan Libya halkı üzerine, sırf daha özgür olsunlar diye mi atıldı bombalar!?..
Irak’ı kim bu hale getirdi!?.. Dün, günü birlik dostluk sofraları kurulan Beşar Esad’a, birden ne oldu da “git” emirleri verilir oldu? Birden bire; Hitler oldu; Mussolini kesildi!?..Aha bak; gitmedi adam!...ABD ile işbirliği gündemde!...6 Saatte Şam seferi’nin arşını Halep’i tutmadı!.
Suriye sınırındaki mayınlı araziler dostluk adına temizlenmemiş miydi!?.. Her noktadan kolay girilsin art niyetinin eseri miydi yoksa o mayın temizlikleri!?..
Aklımızı başımıza alalım!... BOP işbaşında…
BOP g e r e ğ i n i; Eşbaşkanlar görevlerini yapıyor!..
Sayın gül; 7. yılın sonunda kendisine saygısızlık yapıldığından yakınıyor… Bunu; görevinin bitim günü dile getiriyor olması; inandırıcılığına gölge düşürüyor. Zira; kamu oyunda bu söylem, karşıdan beklediği vefa borcunun ödenmemiş olmasının serzenişi olarak algılanmasına yol açıyor.. Ortada bir saygısızlık var idiyse; gerekli tepki gününde gösterilebildiğinde anlamlı olurdu.
Sahip olduğunuz yetkilerle çözümün parçası olamadığınız sorunları, başlatacağınızı ilan ettiğiniz “intifada” ile artık bugünden sonra hiç çözemezsiniz!... Zira, keşke’lerle çözüm üretilebildiği görülmüş şey değildir.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.