Ölüm için teselli ziyareti yolunda, yaşam adına küçük bir damla su için "umut ışığı" görünce, etraftaki zeytin ağaçları ile eşit olduğumu bir kez daha hissettim.
İnsan vasıflarım yüzünden bulutlar arasından bir parçacık gökkuşağını görebiliğimi düşününce, bu sefer de zeytin ağaçlarından utandım.
Üstelik insan yeteneklerim yüzünden bütün canlılardan şanslı olduğum gerçeği ile bu sorumluluğun ağırlığı altında ezildim.
Bir parça gökkuşağını farketmek için oralara bakıyor olmak gerekiyor ve benim işim hep oralarla; buralara baksam da bir şey göremiyorum ben.
Buralara gönül aidiyetini yani sevgisini tüketmiş, bağ kuracak sebep bulamayanlardanım.
Sevdiği için üzülmüş, sevildiği için üzülmüş, yeniden sevip de üzülmelerden korkmuş insanların kıymetini bilin.
Onların ellerinden aidiyet duyguları kopartılarak alınmış ve yaraları yüzünden buralar ile bağlantı kuramayan, kendilerinde derinleşmiş insanlardır onlar.
Ama...
Hayata karşı umut, etimizin bir yererinde işlentili. Sadece "umut aramak" diye birşey yok; umut aranmaya gidilmez, farkedilir; bunu bilin.
Etimizde işlentili parçayı canlı tutup, yaşamdaki umutlarıda farkedip, eleştirmektir insanca, marifetli yaşamak; sebep bir parça gökkuşağı bile olsa.
Sevgiyle kalın dostlar..
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.