Bir ara imaj tazelemek için dışarıdan image-makerler getirmişti, onlardan verim alamayınca yerli modellerine dönmüş.
Bunlar kim mi?
Biri Arif Kunur, diğeri Cem Ulucan…
İkisi vasıtasıyla, kendine yeni bir portre çizme peşinde.
Basın dünyasından tarafımıza ulaşan bilgilere göre Arif Kunur ile Cem Ulucan, Aydın’daki yerel medyanın çoğunu bağlamışlar.
Son günlerde medyada çıkan, “Atabay kedi sevdi. Atabay köpek okşadı. Atabay çöp topladı. Atabay şunu yaptı, bunu dedi” cinsinden haberlerin çoğu, iş bu nedenle kaleme alınıyor.
Fakat Kadıköylü Atabay ile menfaat karşılığı anlaşmaya yanaşmayan iki gazeteci Metin Can ile Yalçın Yıldırım, doğrudan aleyhte haberlerle hedef alınıyor.
Kısaca akıllarınca havuç-sopa taktiği uyguluyorlar.
Ya kişisel menfaat karşılığı Kadıköylü Atabay ile uzlaş ya da aleyhinizde haberler çıkacak, Adli mercilere her yazınız şikayet edilecek mesajı verilmeye çalışılıyor.
Bizi kendileri gibi gazetecilik mesleğini ticarete devşirecek aciz zihniyetlerden zannettiler galiba.
Sizden korkan sizin gibi olsun…
Yahu hemşerim ederiniz ne.
Yalçın Yıldırım’ın gazetecilik-televizyonculuk alanında 50 yıllık bir mazisi var.
Metin Can 4 yıllık gazetecilik okulunu bitirmiş, 40 yıla yaklaşan bir mesleki deneyime sahip.
Peki siz kimsiniz, nesiniz? Açıklayın kamuoyu bilsin.
Aslında bu tiplerle muhatap olmak bizler için zul olsa da, zorunlu kalıyoruz bazen.
Kadıköylü Atabay ile Arif Kunur ve Cem Ulucan ilişkisinin sıkılaşması ardından, ilk saldırı tarafımıza Arif Kunur denen şahıstan geldi.
Bakmayın bunun gazeteci olarak gezdiğine. Yazılarını kendisinin değil başkalarının yazdığı, herkesin dilindedir.
Belli ki aleyhimizdeki haberi de eline tutuşturmuşlar, o da yayınlamış.
Neymiş biz iftiracıymışız, aleyhimize dava açılmış.
Bunu da, yargı tokadı diye vermiş eski poşet taciri Arif Efendi.
Hani kilosu iki lira 75 kuruş olan poşetleri arkadaş kamu şirketlerine 8 lira 25 kuruştan satardı.
Adı o yüzden poşetçi Arif kalmıştı basın dünyasında.
Şimdi çekelim şu arkadaşları sigaya… (Sigaya çekmek genel anlamı ile sorgulamak demektir.)
Biz iftiracı mıyız, yoksa siz üç kuruşa kalemini satan mı?
Biz Kadıköylü Atabay’a neyin iftirasını atmışız?
Kendi evinde toplu zina yapıp hem de belediye meclis üyesine kasede aldıran kendisi.
Hatta aynı kasette görüntüleri çektirdiği Belediye Meclis Üyesine, “Kadraja iyi aldın mı Alii!..” diye seslendiği için, o belediye meclis üyesinin adı, “Kadrajcı Ali” kaldı.
Bunları yazdık diye bizi şikâyet etmişler. Hakkımızda yaptıkları davaya konu şikâyetler arasında, Kadıköylü Atabay’a, “Acemi erotika sanatçısı” dediğimiz unsur, hakaret olarak kabul edilmiş.
Halbuki önce montaj-kürtaj-kumpas dedi, sonra yargı önünde kendisi kabul etti.
Hatta Kadıköylü lakabını kendisine kendisi taktı.
Oradaki bayanla yumoş halindeyken, “Ben köylüyüm!...Kadıköylüyüm!...” diyen de kendisi…
Kendi evinizde grup zinası yapacaksınız, kameramanlığı belediye meclis üyesine yaptıracaksınız, orada şapur şupur, “Ben Köylüyüm, Kadıköylüyüm” diye Nuri Alço gibi temaşalarda bulunacaksınız, sonra kendi çektirdiğiniz görüntüler sosyal medya ve medyaya düşünce önce yalanlayıp sonra yargı huzurunda kabulleneceksiniz. Biz bu acemiliğinizi yazınca da hakaret ve iftira olacak öyle mi?
Aziz Türk Milleti!...
Burada bir iftira ya da hakaret var mı?
Gelelim toplu tecavüz iddialarına ilişkin yaşananlara…
Kadıköylü Atabay hakkında bu isnatlar ortaya atıldı. Didim Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma yaptı, takipsizlik verdi.
İtiraz sonrası Söke Sulh Ceza Mahkemesi Didim’deki Savcılık Makamının verdiği takipsizlik kararını eksik soruşturma nedeniyle bozdu ve Kadıköylü Atabay’ın Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasının yolunu açtı.
Dosyaya da gizlilik kararı koydu.
Dosyada gizlilik kararı olduğu için ne ben ne Yalçın Yıldırım, ne şikâyetçi bayan, ne de onun avukatı, tek kelime yazmadık, söylemedik.
Sonra ne oldu biliyor musunuz?
Kadıköylü Atabay yandaş medyasını Aydın BŞB Gazeteciler Cemiyeti denen ve bence hiçbir değeri bulunmayan bir grubun başındaki Cem Ulucan vasıtasıyla, yandaş medyalarını Didim ASEL Otel’de topladı.
Burada yediler, içtiler, ihtimal dahilinde olmak üzere harçlıklarını da aldılar ki, hep bir ağızdan Kadıköylü Atabay’a güzellemelerini sundular. Tek biri de kalkıp, “Yahu başkan. Senin şu kendi evinde yaptığın rezalet dünyanın neresinde olursa olsun istifa sebebidir” demedi, diyemedi, yazamadı. Ulan bari evde eşlerinize sorsaydınız, “Biz böyle bir halt yesek, sizin tutumunuz ne olurdu?” diye.
Sorarlar mı sormazlar… Yazarlar mı yazmazlar… Bunlar da gazeteci kisvesiyle, toplum içinde işte.
Yedikleri haltlar yetmedi, hemen ardından başta Cem Ulucan dahil aynı yiyip, içip, harçlıklarını alıp gittikleri dillere düşen bu zevat, “Kumpas çöktüüüüü. Atabay’a kurulan tezgah bozulduuuu…” başlıklarıyla çıktılar.
Yani bozulan Savcılık kararını yaygara eyleyip, Kadıköylü Atabay hakkında yeniden soruşturma yapılıp Ağır Ceza yolunun açılmasına yol açacak Söke Sulh Ceza Mahkemesi kararını gizlediler.
Kısaca hem kamuoyunu aldattılar, hem de yargı üzerinde baskı kurmaya çalıştılar. Mesleklerine ve ahlaklarına ihanet edip, kamuoyunda gazeteci etiketiyle gezenler bunlar…
Bizler de hak ettikleri şekilde karşıladık arkadaşları…
Daha sonra biz gerçekleri açıklayınca, kıyamet koptu, hepsinin façaları bozuldu.
Ben de yazılarımda, “Söke Sulh Ceza Mahkemesi tarafından toplu tecavüz iddiasıyla Ağır Ceza’da yargılanmasının yolu açılan veya istenen” ibarelerini kullandım.
Burada tek bir iftira tek bir hakaret var mı Ey Ahali!..
Durun daha bitmedi…
Ben ve Yalçın Yıldırım’a açılan davada Savcılık Makamı almış, kesmiş, biçmiş, “Atabay’a tecavüzcü dediniz” demiş… Bütün yazılarıma, yapılan haberlerimize bakabilirsiniz… Tek bir kelime “tecavüzcü” ibaresi bulamazsınız.
Fakat Anadolu Ajansı ile Sabah Gazetesi başta malum medya, tepeden tırnağa tecavüzcü yazdı, korkudan onları şikâyet edemediler galiba.
Şimdi size bir kez daha soruyorum Aziz Türk Milleti!...
Burada bir kelime hakaret ya da iftira var mı?
Durun daha durun…
Bir yere gitmeyin…
Yazdıklarımızı bütün üzerinden değil kendince ölçüp, biçip, aleyhimize iddianame düzenleyen Sayın Savcı kim biliyor musunuz?
Toplu tecavüz davasında takipsizlik verip, Söke Sulh Ceza Mahkemesi’nin aldığı karar hakkında hala soruşturmayı üst makam olan mahkemenin istediği şekilde sürdürmeyen Savcı…
Bu Savcı aynı zamanda, mağdurenin avukatı tarafından HSK’ya şikâyet edilmişti.
Sebebi basit; “Söke Sulh Ceza Mahkemesi’nin aldığı kararı çok uzun süre hem şikâyetçi hem de avukatından gizliyor…” İşte bizim davalarımıza da, bu Sayın Savcı bakıyor…
Tekrar soralım herkese; “Bizim bu yazdıklarımızda iftira ya da hakaret unsurları nerede?”
Az daha gidelim mi?
Didim Savcılığı’nda Kadıköylü Atabay hakkında 7 yıldır süren bir soruşturma bulunuyor.
Otellerinin su faturalarını sildirmesi soruşturması.
Bu konuda 12 savcı değişti, 3 bilirkişi raporu ihaleye fesat ve su paralarını terkini yani sildirdiğini tespit edip, yargı mercilerine sundu.
Bu davanın iddianamesi düzenlenir davası açılırsa irtikap suçuna girer, sonuç Kadıköylü’nün görevden alınmasına kadar gider.
İş bu nedenle 12 değişen Savcı ve 7 yıldır tüm aleyhte bilirkişi raporlarına rağmen açılmayan dava.
Peki bizde ne oldu?
“Anan adı, buban adı, sen bunu demişsin, bunu eylemişsin” hooppp, kaşla göz arası açılan soruşturmalar ve davalar. Hem de “İvedi” notu düşülerek..
Hepsini çürüteceğiz hepsini…
Yazdıklarımızın hepsi Cumhuriyet Savcılarına ihbar niteliğinde olduğu gibi adli ve mülki makamlarca da delilli, belgeli, işlem yapan yok.
İş kamu yararını gözeten bizim gibi gazetecilere gelince, kaşla göz arası, hem de kullanmadığımız ifadelerden dava.
Daha Kadıköylü Atabay’ın yakın çevresinin mal varlıkları, 1.860 yıkım kararı varken kanuna aykırı kişiye özel yıkımlar, hem de mahkemenin yürütmeyi durdurma kararına rağmen.
Bunlar hep Kadıköylü’nün icraatları.
Bizden başka yazabilen var mı?
Valilik çağırıp, “Kardeşim sen kimsin, mahkemenin yürütmeyi durdurma kararına rağmen kafana göre yıkım yapıyorsun. Sen devlet misin?” diyeceğine, Kaymakamı da alıp ayağına kadar ziyarete gidiyor.
Düşünün bir kez Aziz Türk Milleti!...
Mahkeme yürütmeyi durdurma kararı almış, bir belediye başkanı kendisine tebliğ edilmesine rağmen kararı tanımıyor, şahsa gık diyen yok?
Kim suçlu… Bunları yazan bizler…
O yıkım olayında Bakan yardımcıları ve bazı milletvekilleri Aydın Valisini arıyor, O “aralarında husumet var. Biz karışmıyoruz’ mealinden laflar ediyor. Halbuki asli olguyla ilgisi yok.
Bizzat iletildi bu bilgi tarafımıza, kamuoyu ve devlet erkanı duysun diye.
Ne husumetiymiş bu? Oradaki asli olay mahkeme kararının tanınmaması. Bunu yapan biri belediye başkanı da olsa Vali-Kaymakam ayağına kadar mı gider, yoksa hesap mı sorar?
Bu sorunun yanıtını da Kamuoyunun ve Devletimizin takdirine bırakıyoruz.
Bu rezaletleri toplasanız, ciltler boyu kitap olur.
Gel gelelim Aydın’da öylesine gariplikler yaşanıyor ki, halk bir anlam veremiyor.
Sayın Aydın Cumhuriyet Başsavcımız…
Bu Kadıköylü Atabay hakkındaki dosyalar açık… Kasten ölüme sebebiyetten, toplu tecavüz iddiaları konusundaki mahkeme kararına, oradan su paralarının terkinine varana değin pek çok dosya sallan yuvarlan.
Buyrun dosyaları talep ediniz, kendiniz inceleyiniz.
Bizler bilgisiz, belgesiz, tanıksız ve enine boyuna araştırmadan tek satır yazmadık.
Ne kişisel menfaat temini talebimiz oldu ne de husumetimiz.
Kulağımıza gelen iddialara göre Arif Kunur - Cem Ulucan adındaki kişilere aylık 30 ila 40 bin lira arası bir bütçe ayrılmış.
Bu bütçe ile önce kendi kaynaklarını ayırıp, kalanlar ile diğer yerel medyayı Kadıköylü Atabay lehine haberler için bağlıyorlarmış. Bizim gibi sadece kamu yararını gözeten ve kişisel menfaat teminine karşı gazetecilere ise kaşla göz arası davalar açılıyor, aleyhimizde haberler yaptırılıyor.
Sayın Aydın Cumhuriyet Başsavcımız…
Toplu tecavüz davasına ilişkin dosyaya bakan Sayın Savcılık makamının, aynı zamanda bizimle ilgili dosyalara bakması, hukuki etik açısından uygun mudur?
Çünkü burada Sayın Savcı bildiğiniz istese de istemese de taraftır.
Hakkımızdaki dosyaları incelediğinizde, eylemlere yönelik kaleme aldığımız ifadelerin kesilip, kırpılarak, şahsa yönelikmiş gibi iddianame düzenlenmesi, hukuken, vicdanen kabul edilebilir bir husus mudur?
Bunların hepsini önce siz Aydın Cumhuriyet Başsavcılık makamımızdan başlayıp, Adalet Bakanlığı ve HSK’nın ilgili organlarına kadar tek tek taşıyacağız.
Burada yapılmak istenen Atabay isimli şahıs hakkındaki bazıları karar aşamasına gelmiş dosyaların ötelenmesi, örselenmesi, kapatılabilecek olanların kapatılması veya zaman kazanılması eylemidir.
Bizlerin suçu, suça yönelik eylemlere göz yummamak mıdır?
Suçumuz maddi menfaat temin edebilecek iken her şeyi elimizin tersiyle itip kamu yararına kanunların uygulanması için yazılar kaleme almak mıdır?
Bu şahısların hedefleri açık.
Bizler maddi menfaat için bu kadar gayri ahlaki ve gayri hukuki eylemlere, kimden gelirse gelsin göz yumacak adamlar değiliz. İş bu yüzdendir ki bizleri yola getiremeyince yargıyı ve aleyhimizdeki haberleri sopa gibi kullanıp, itibarsızlaştırmadır. Hatta Adalet yoluyla üzerimizde mobing uygulamadır.
Yaptığımız savunmamız açıktır. Savunmalarımız doğrultusunda zaten mahkemenin vereceği kararı tıpkı toplu tecavüze ilişkin mahkeme kararında olduğu gibi etkileme çabasındadırlar.
Zaten ifadelerimizi verdiğimiz, açılmış bir davanın karar sürecinde aleyhimizdeki bu yayınların asli amacı da budur.
Tüm bu yaşananları dosyalar halinde devletimizin en üst katmanlarına kadar taşımakta kararlıyız.
Kendi evinde grup zinası yapıp belediye meclis üyesine kasede aldıran, bunu da itiraf eden bir şahıs belediye başkanı da olsa bunları yaparken utanmamış da, bizler yazarken mi utanacağız Sayın Aydın Cumhuriyet Başsavcımız, Sayın Aydın Valimiz?...
Sözün sonunda Cem Ulucan ile Arif Kunur’u efendi efendi uyarayım.
Elbet siz de ekmek yiyeceksiniz fakat bu tetikçilik şeklinde olmaz.
Bozulmuş Savcılık kararlarını kesin hüküm gibi halkı yanıltma amaçlı hem de dosyadaki gizlilik kararını çiğneyip olmaz!...
Bu arada bizlere dava açan aynı zamanda toplu tecavüz iddialarına ilişkin soruşturmayı yürüten Sayın Savcıya şu soruyu, kamu adına sormak hakkımızdır.
Sayın Savcı… Bu şahıslar dosyadaki gizlilik kararına rağmen sizin bozulmuş kararınızı servis ettiler, kamuoyunu yanlış yönlendirdiler.
Peki sizin sorumluluğundaki, üzerinde gizlilik kararı olan dosyayı ihlal eden bu haberleri yayımlayan gazetecilere resen işlem yapmanız gerekirken, ne yaptınız?
Arif ile Cem….
Arif zaten seni kamu oyu poşetçi biliyor, gazeteci değil… Menfaat temin edeceksin diye bizleri açıktan hedef alman, elbet sana kalmış. Yalnız işin sonunda ne yaptım ben deme de, peşin söyliyeyim.
Lakabı “Klozet” olan Cem Ulucan.
Yanlış anlamayın kendi köşesinin adı “Klozet” olduğu için Cem Ulucan’a klozet diyorlar.
Sen Arif’den az daha akıllısın.
İstersen Kadıköylü Atabay dahil, hepsini uyar.
Tuttuğunuz yol yol değil…
Tercih de elbet sizin…
Ama hepiniz bilin ki, kurtarmaz bunlar sizi…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.