© Aydın Şafak

Seksenli yılların akşam ikramları…

Her zamanki gibi temiz bir sayfa açıp son düşündüğüm konuyu yazıya dökme niyetindeydim. Bazen belirli bir konu ile giriş yaparım, gelişme onu yarı yolda bırakır ve farklı bir konuya dönüşüp, sonuca doğru hızlıca koşar. Şimdiki durumum öyle de değil… bu sefer aklım, parmaklarıma söz geçiremiyor… bazen “benim” de “kendime” söz geçiremediğim gibi. “Kendimi” kışkırtan yağmur sesi ve kokusu ‘ben’i bir kenara itiyor.

<p>G&ouml;ky&uuml;z&uuml; bu gece telaşlı&hellip; sanırım bulutlar hafif r&uuml;zgar ile itişmekte. Eee gezegen b&uuml;y&uuml;k, mevsim yağmura gebe ve yağmurun salınarak kendini koyuvereceği yer &ccedil;ok. Sanırım r&uuml;zgar da yağmur bulutlarına y&ouml;n g&ouml;stermeye &ccedil;alışıyor ama &ouml;fkeli bulutlar bir an &ouml;nce, ağır aksak devem etmek derdinde. Bu y&uuml;zden yağmur sa&ccedil;ağımda oradan oraya geziniyor. Telaşlı ve hafif agresif. Anlatacaklarım da kış mevsiminin yağmurlu uzun gecelerinin bazı eğlenceliklerinden.</p> <p><strong>* * *</strong></p> <p>Benliğimi fark ederken hi&ccedil;bir ger&ccedil;eğimden &ouml;d&uuml;n vermeden g&uuml;ncelledim kendimi; olması gerektiği gibi. Zaten aksini yapmak karakterime ve d&uuml;nyaya bakış şeklime aykırı.</p> <p>Aile ve k&uuml;lt&uuml;r yapınızdan bir par&ccedil;a bile uzaklaşırsanız, işinizden tutun da eşinize kadar sahtekarlık yapmak zorunda kalırsınız. Evliliklerde <strong>&ldquo;Evlendikten sonra değiştin ve bunu bana neden yapıyor?&rdquo;</strong> dersiniz ya da dedirtirsiniz. Ayrıca &ccedil;ekirdek aileniz ve şahsının sosyalleşememe sebeplerinizden biri, arkanızda sakladığınız bu ger&ccedil;ekleriniz olabilir; bu durumda &ccedil;ok insan ve aile tanıyorum.</p> <p>Kendinizi g&uuml;ncellerken beğenmediğiniz, varlığından utan&ccedil; duyduğunuz, zayıflık ya da eksiklik zannettiğiniz i&ccedil;in, yok saydığımız ger&ccedil;eklerinizi arkanızda saklıyorsunuz ve hayat, bu sahtekarlığınızı mutsuzluk olarak y&uuml;z&uuml;n&uuml;ze &ccedil;arpıveriyor.</p> <p>Bu y&uuml;zden <strong>&ldquo;beni&rdquo;, &ldquo;kendim&rdquo;</strong> yapan her şeyim ile coşkulu ve dost&ccedil;a yaşıyorum. Bu sebeple yazı yazdığım masamın &uuml;st&uuml;nde sepet selemde ceviz, şeker kavanozlarımda leblebi şekerim, incirim, kabuklu fıstığım, <em>(eski, beyaz bakkal mumlarının anısına</em><em>J)</em> beyaz mumlarım yanıbaşımda, birbirimize ara ara g&ouml;z kırparız. Bunlar g&uuml;nl&uuml;k hayatta i&ccedil;imdeki &ccedil;ocuğu şımartan ve konu itibari ile saydığım bazı minik ayrıntılar.</p> <p>Bu yiyecekler o yıllarda evimizde sadece misafir varken &ccedil;ıkarılan, sofra adabından dolayı, herzaman ki gibi bir ka&ccedil; lokma alıp &ccedil;ekildiğimiz meyvelerimiz ve g&uuml;zide &ccedil;erezlerimiz. Şimdi de bu &ccedil;erezleri yaşamımdan &ccedil;ıkaramıyorum; hem doğamda tatları işlentili olduğu i&ccedil;in, hem de canım istediğinde olmamalarından korktuğumdan bazılarını mutlaka bulunduruyorum.</p> <p>Yoksulluğunuz ya da zenginliğiniz benliğinize altın ibrişimlerle işlentilidir, ama ya utan&ccedil; ya da k&uuml;stahlığınız nakış ipliğinizi kıymetsiz bir ip par&ccedil;asına &ccedil;evirecektir. Bunu sizin ve karakterinizin doğuracağı &ouml;zg&uuml;veniniz belirleyecektir.</p> <p>&hellip;</p> <p>Zaten bu yazıyı başlamamın sebebi de mandalina! <strong>&ldquo;Ben&rdquo;</strong> aklımdaki konuyu yazmaya hazırlanırken, mandalina yemek i&ccedil;in kalkmaya teşebb&uuml;s edince, <strong>&ldquo;kendim&rdquo;</strong>; <em>(Amaaan, kabuklarını soyup &ouml;nce ablanın g&ouml;z&uuml;ne sıkıp, sonra yanan sobanın &uuml;zerine koyamadıktan sonra mandalina yemek de neymiş)</em> dedi. Zaten yağmurun agresif sesi de dışarıdan durmadan d&uuml;rterek, aklımı karıştırıyor! Masanın &uuml;zerindeki atıştırmalıklar, sa&ccedil;ağıma vuran yağmur beni bir anda &ccedil;ocuklaştırmış. Sıra mandalinaya gelince de rehavet i&ccedil;indeki &ccedil;ocukluğum sı&ccedil;rayıp, geliverdi. Ben bu kızı b&uuml;y&uuml;tmemekle iyi etmişim.</p> <p><strong>* * *</strong></p> <p>Gecenin karanlığında belirsizce g&ouml;r&uuml;nen koyu yeşil yapraklarının arasından onlarca, turuncu ışık sa&ccedil;an fenerler asılı gibi parlar bah&ccedil;emizdeki <strong>&ldquo;bizim&rdquo;</strong> mandalinalarımız. Olgun, geniş yaprakları yağmuru iyice kucaklar. Bir mandalina koparırsın, bir tas su tependen d&ouml;k&uuml;l&uuml;r. Azize ablam ile hakkaniyetli bir şekilde ıslanarak topladığımız mandalinaları sofradaki yerlerine koyduk.</p> <p>K&ouml;yden getirip, kurutup sakladığımız narlar d&ouml;rde b&ouml;l&uuml;n&uuml;p, pembe g&uuml;ll&uuml; oval melamin tepsimizde yerini alır. Narın i&ccedil;i ve birka&ccedil; tanesi kızıl ateşte pişmiş, alizarin kırmızısı cam boncuklar gibi ak tepsiye d&uuml;şm&uuml;ş parlamakta.</p> <p>Ayvalar kendisi taze ve canlı g&ouml;r&uuml;nse de sapında kalan kurumuş tek t&uuml;k yaprakları, zamanının &ccedil;oktaan ge&ccedil;tiğini ispiyonlayıvermiş; aynı insan y&uuml;z&uuml; gibi.</p> <p>Stat&uuml;lerine uygun muamele g&ouml;ren incir ve ceviz, porselen S&uuml;merbank tabakları ile has k&ouml;şededir.</p> <p>Asıl mesele&hellip; kendini olgunlaştıran yaz sıcağının kahrını i&ccedil;ine atıp, derdini orada saklaya saklaya boğulup, daha fazla ateşi g&ouml;r&uuml;nce dayanamayıp patlayıveren <strong>&ldquo;mısır&rdquo;</strong> darıdır. İ&ccedil;indeki derdi apak &ccedil;i&ccedil;ek edip etrafa sa&ccedil;ıverir. Beyaz geniş emaye tepsimizin i&ccedil;inde, yığılmış mis gibi kokan beyaz &ccedil;i&ccedil;eklerdir darı patlatması.</p> <p>Kapı a&ccedil;ılırken camına asılı pembe perde savrulmaya kalkışmadan, annemin y&uuml;z&uuml;k kınalı ellerinin arasında, bakır havan teşrif eder sıcak odamıza. Beyaz &ccedil;i&ccedil;eklerin kokusunu bastırabilecek tek koku; kavrulmuş susam kokusu&hellip; sert bir tavırla burun direğini sızlatıp, derin bir nefes aldırtarak, yanık yağ kokusunu cennetin bir alametiymiş gibi ciğerlerimize fırlatıverir.</p> <p>&hellip;</p> <p>Misafir sofra bezimizin &uuml;zerine, eski basmalardan fırfırlı kılıf dikilerek s&uuml;slenen misafir kasnağımız yerleşmiştir. &Uuml;zerinde bu yiyecekler ve divanlarda komşular beklerken annem yere, sofranın kenarına oturur. Bir dizini sofra bezini &ouml;rt&uuml;p, tamamen sokulmadan <em>(misafirden &ouml;nce, sofraya ev sahibi oturmaz terbiyesinden),</em> y&uuml;z&uuml;k kınalı parmakları ile havanda kavrulmuş susamı d&ouml;vmeye başlar. D&ouml;v&uuml;ld&uuml;k&ccedil;e kokusunu etrafa f&uuml;tursuzca savuran kavrulmuş susam, sofrayı daha da davetkar hale getirir. Bir yandan da misafirleri başıyla sofrayı işaret ederek birer birer davet eder annem.</p> <p>Sofranın ardından kıymetinden okkalık fincanlarla i&ccedil;ilecek kahveler misafirlerin hatırlarını, damakların tadını k&ouml;m&uuml;r sıcağının her zerresine işleyecek yasemin kokusuna boğacak. Tabii ki muhabbetle.</p> <p><strong>* * *</strong></p> <p>Bu saydığım meyve ve &ccedil;erezler evlerimizde istemediğiniz kadar mevcut. Bu y&uuml;zden de, şimdiki zamanda hi&ccedil; cazip ve kıymetli değiller. Benim i&ccedil;inse rengarenk leblebi şekerleri ve akide şekerinin kehribar g&ouml;r&uuml;nt&uuml;s&uuml; ile dişe gelen fındığı, limonlu dondurma; teneke kutularda tane ile aldığım petib&ouml;r bisk&uuml;vinin vanilya, kavrulunca cennetten gelmişe d&ouml;nen susamın, bir yığın patlamış beyaz &ccedil;i&ccedil;eğin, ıslak kasımpatı ve yaprağının kokuları; sepette ceviz, anne kurabiyesi, g&ouml;z&uuml;me sıkılan mandalina kabuğunun acısı, dişimle kıramadığım i&ccedil;in hala kavga ettiğim kaygan kabuklu kestane ve bir &ccedil;oğu benim minik kıyılarımdan bazıları.</p> <p>Hayat engin bir deniz ve engin denizlerde kayıplar ka&ccedil;ınılmazdır. Bu y&uuml;zden kıyılarınızdan sakın uzaklaşmayın ve sık&ccedil;a uğramayı ihmal etmeyin.</p> <p>Haftaya kaldığımız yerden devam edelim;</p> <p>Sevgiyle kalın dostlar&hellip;</p> <p>&nbsp;</p> <p><span style="font-size: x-small;">Okunma sayısı: 1.654</span></p>

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER