Hilafı Hakikat Beyanname vermenin sonuçları
KÖŞE YAZILARIHilafı hakikat beyanda bulunanlarla ilgili Harcırah Kanunu’nun 60. Maddesi düzenlemesi bir hayli ağırdır. Şöyle diyor kadim Kanun; “Bu kanuna göre tahakkuk edecek, istihkakın miktarını artıracak şekilde -maddi hatalar hariç- hilafı hakikat beyanname verenler hakkında, mensup oldukları kurumların salahiyetli heyet ve makamlarının kararı ile ve işlenen suçun mahiyet ve şümülüne göre rütbe veya sınıf tenzili veya ihraç cezalarından her hangi biri tatbik olunur.” Kanunda devamla; “Suçlu hakkında idarece ittihaz olunan inzıbati kararlar cezai takibata mani olmayıp bu gibiler hakkında ayrıca hukuku amme davası ikame ve kanuni takibat icra olunur.”
Yazının başlığını okuyanlar neden Türkçe yazmadığım şeklinde bir eleştiri yapabilirler. Oysa 1 Mart 1954 yılında kabul edilen Harcırah Kanunumuzun 60. Maddesi’nin başlığı “Hilafı hakikat beyanname verenler” şeklinde düzenlenmiş olup üzerinden geçen 70 yıla karşın aynı başlık ve aynı içerikle yürürlüktedir. Eski kanun metinlerini bugün toplumumuzun önemli bir kesimi anlamakta güçlük çekmektedir. Kendi dilimizi anlamak için tercümana ihtiyaç duymak ne hazin bir tablo.
Bu yazıyı aklıma, bir iç denetçi arkadaşımız ile kendilerine verdiğim eğitimleri konuştuğumuz sırada anlattığı bir anı getirdi.
Anlatayım, efendim 2007 ve 2008 yıllarında 5018 sayılı Kanun kapsamında iç denetçilik müessesi kurulmuş ve denetim mesleklerinden iç denetçiliğe geçiş ihdas edilmişti. Gerek ülkemizde iç denetçilik sisteminin kurulmasında, gerek mesleğin sertifikalı hale getirilmesinde, gerek denetim elemanlarının geçişinin tanımlanmasında büyük çabam, desteğim ve katkım olmuştur. Meclis plan bütçe komisyonunda sabahladığım gecelerin, Merhum Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın arkasında meclis genel kurulunda verdiğim teknik desteğin haddi hesabı yoktur. Allah bilsin ne diyelim.
İç denetçilik mesleği kurulduktan sonra da, verilecek eğitim konularının ve içeriğinin belirlenmesinden dersi anlatacak kişilerin kimler olması gerektiğine kadar çok yoğun çalışmalar yaptım. İç denetçi olmayı tercih etmedim ama bir iç denetçiden çok bu işi ülkede kurumsallaştırma çalışmalarına katkı verdim.
Bu kapsamda, iç denetçilik mesleğinin kurumsallaşması anlamında 8 grup halinde geniş kapsamlı bir başlangıç eğitimi yapılmıştı. O eğitimler içinde en uzunu olan mali tablo analizi, mali tablo üzerinden denetim, mali tablo üzerinden denetim risklerinin analizi eğitimlerini ben anlattım. Başlangıçta iç denetçi olan herkes istisnasız bu dersi aldı. Toplamda 8 gruba 40 iş günü olan bu eğitimi verdim. İç denetçi eğitimlerinden birkaç anı aşağıda.
Ders sonrası ısrarla çekilen toplu fotoğraflar
Alanya’da yukarıda ki eğitimlere katıldığımda, üstat otele nasıl ulaştın diye sordular, havaalanından taksi ile geldiğimi ifade ettim. Taksi parasının uçak parasını geçtiğini ekledim. Bedelini alıp alamayacağım soruldu. Geçici görev yolluğumu düzenlerken bunu da beyan edip alacağımı ifade ettim. Belge olarak taksi fişini beyana ekleyip eklemeyeceğim soruldu. Hayır Kanunda taksi için beyana eklenmesi gereken zorunlu bir belge öngörülmemiş bu nedenle sadece beyan edip alacağımı ifade ettim. “Ama suistimale açık değil mi?” diye sordular.
İşte bu yazı bu soru ile başlıyor.
Değerli okuyucular,
Harcırah Kanunu’nu 1950’lerin başlarında yazan atalarımız, Devletin memuruna güvenmişler, devlet memuruna güvenip bir yere görevlendiriyorsa beyanına da itibar eder demişler. Bu nedenle, bizim mevzuatımızda iki belge vardır ki memurun beyanı ile hayat bulur, sorgulanmaksızın icra edilir ve kamu gideri yapılmasını gerektiren ekonomik sonuçlar doğurur. Bu nedenle de, devletin güvenini hiçe saymak anlamına da gelecek olması nedeniyle, doğrudan beyanla hayat bulan bu iki evrakta yalan beyan anlamına gelecek olan, sahtecilik fiillerinin ağır yaptırımları vardır.
Bu belgelerden ilki harcırah beyanı, ikincisi ise Aile Yardımı bildirimidir.
Bu iki belgede, şimdiye kadar bilerek ya da bir anlık boşlukla sonucu yalan beyan anlamına gelecek olan, beyanlarınız varsa bu yazıyı vesile kılarak düzeltmenizi tavsiye ederim.
Hilafi Hakikat Beyanda Bulunmanın Sonuçları:
Harcırah Kanunu açısından;
Hilafı hakikat beyanda bulunanlarla ilgili Harcırah Kanunu’nun 60. Maddesi düzenlemesi bir hayli ağırdır.
Şöyle diyor kadim Kanun; “Bu kanuna göre tahakkuk edecek, istihkakın miktarını artıracak şekilde -maddi hatalar hariç- hilafı hakikat beyanname verenler hakkında, mensup oldukları kurumların salahiyetli heyet ve makamlarının kararı ile ve işlenen suçun mahiyet ve şümülüne göre rütbe veya sınıf tenzili veya ihraç cezalarından her hangi biri tatbik olunur.” Kanunda devamla; “Suçlu hakkında idarece ittihaz olunan inzıbati kararlar cezai takibata mani olmayıp bu gibiler hakkında ayrıca hukuku amme davası ikame ve kanuni takibat icra olunur.”
Kanun koyucu gördüğünüz üzere, sahte beyanda bulunanlarla ilgili; idari tedbir olarak kademe ilerlemesinin durdurulması cezası veya ihraç; mali tedbir olarak paranın faizi ile geri alınması, ceza tedbir olarak da soruşturma yapılmasını öngörmüş ve doğrudan muhatabına SUÇLU şeklinde hitap etmiştir. Zira kendisine verilen güveni kötüye kullananın, Kanunun gerekçesinde de belirtildiği üzere, hayatta her şeyi kötüye kullanabileceğine kanaat getirmiştir.
Devlet Memurları Kanunu açısından;
657 sayılı Kanuna göre ise “Gerçeğe aykırı rapor ve belge düzenlemek” kademe ilerlemesinin durdurulmasını gerektirmektedir. Aylıktan kesme ve kademe ilerlemesinin durdurulması cezası alanlar daire başkanı ve üzeri kadrolara atanamaz, atanmış olanlar ise, atanma yeterliliklerini kaybettikleri için görevden alınır. Ancak disiplin cezası verme zamanaşımları bulunmaktadır. Disiplin cezasını gerektiren fiil ve hallerin işlendiği tarihten itibaren nihayet iki yıl içinde disiplin cezası verilmediği takdirde ceza verme yetkisi zamanaşımına uğrar. Bu nedenle 27/08/2022 tarihinden önce işlenmiş hiçbir eylem için bugün itibari ile disiplin cezası verilemez.
Türk Ceza Kanunu açısından;
TCK 204. Maddesine göre; “(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.”
Elbette Hakimliğin değerlendirmesine göre konu şekillenecek olmakla birlikte, Bu fiil, TCK 204. Madde 3. Fıkrası gereğince en alt limitten (tabandan) ceza alınsa ve hatta duruşma sonunda 1/6 iyi hal indirimi yapılsa dahi 45 ay ceza alınması ile sonuçlanacaktır.
Bu suç kanunda özel olarak belirtildiği için yargılaması Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılmayı gerektirmektedir. Elbette görev suçu olması nedeniyle de soruşturması 4483 sayılı Kanun kapsamında idari makamların izin vermesine tabidir.
İnfaz Kanunu açısından;
Alınan cezaların yatarı olup olmadığı hep sorulur. Bu soruya suçun işlendiği tarih itibari ile bakmak icap eder. 2020 Mart ayı öncesi işlenen suçlar, daha önce işlenmiş ve kesinleşmiş bir suç olmaması kaydıyla ½ oranında koşullu salıverme ve 3 yıllık denetime tabidir. Yani 45 ayın yarısı esas alınır 22,5 ay, bu da 36 aylık denetim süresi altında olduğu için birkaç gün açık ceza evine girip çıkma ile sonuçlanır. Ancak 22,5 ay denetim sorumluluğu, belli yerlere imza atma, SGK kapsamında çalışma, belirli eğitimlere katılma gibi yükümlülükleri devam eder.
Suçun işlendiği tarih 2020 Mart sonrası ise denetim süresi 12 ayla sınırlı olduğu için 10,5 ay ceza evine girmeyi gerektirir. Bunun 1 ay kadarı kapalı cezaevinde kalanı açık cezaevinde çalıştırılarak geçirtilir.
Memuriyetten atılma açısından;
Suçun işlendiğinin tüm yargısal süreçler bitip kesinleşmesi üzerine yani öngörülen ceza 5 yılın altında olduğu için Yargıtaya gidilmeksizin istinafın mahkumiyet kararı vermesi üzerine, 657 sayılı Kanunun 48. Maddesinde memuriyete giriş için gerekli olan; “Kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ……….., sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak.” Şartının ortadan kalkması nedeniyle kişinin memuriyetine son verilir.
Böylesine ağır yükümlülükler içeren konuya sizi gülümsetecek 2 anımı aktararak son vereyim. 2001 yılında Aydın Devlet Hastanesi denetimi yapmak üzere görevlendirilmiştim. Aydın’ın en sıcak günlerinde, polis evinde kalarak, 2 ay devlet hastanesi denetimi yaptım.
Sabah odaya geldiğimde kapının altından atılmış bir şikayet mektubu; “şu hemşirenin kocası çalışıyor ama kendisi onun için aile yardımı alıyor şeklinde.” Tabi bu mektuplar müfettişlik hayatının bir rutini. Olayı araştırdık iddia doğru, hemşirenin savunması alınacak tabi mecburen, sordum neden böyle bir şey yaptınız şeklinde, cevap çünkü bakmakla yükümlüyüm de o yüzden oldu. “Her akşam rakısı alınacak, yemeği, ayrı ayrı mezesi diye başlayan” uzun bir cümleyi ifadeye yazmak durumunda kalmıştım. Gülümsememek elde değil.
Diğer olay Aydın Vakıflar Bölge Saymanlık Müdürlüğü denetiminde gerçekleşti; Vakıflar Bölge Müdürlüğü çalışanlarının harcırah beyannamelerini inceliyorum. 3 memur “Mazbut ve mülhak vakıflarda evladiye hisselerinin dağıtımı” konusunda eğitim için Ankara’ya gitmişler aynı otobüsle. Ankara’da aynı yerde konaklamışlar ama 3 ayrı taksi beyanı var. Çağırdım bunları siz dedim aynı otobüsten inip aynı misafirhaneye neden aynı taksi ile gitmediniz de ayrı ayrı beyanlarda bulundunuz dedim. İçlerinden bir hanımefendi “O zaman küstük, konuşmuyorduk efendim” diye cevapladı. İçeri girene kadar hiç bilmedikleri bir konudaki soruya bu kadar pratik olarak verilen cevabı, doğru kabul etmek gerekir diye düşündüm.
Güz yazılarımıza katı atıkla kaldığımız noktadan devam edeceğiz.
İlginizi Çekebilir