© Aydın Şafak

Güz esintisi…

80’li yılların çocuklarında önde giden, oturaklı bir özgüven vardır ve bunu da bizi bağrında; çocuk olmanın eşitliği ile hiyerarşiyi tatmadan soğutan sokaklara ve bize sunduğu özgürlüğümüze borçluyuz. Dikta rejimini sindirmiş büyüklerin, bu rejim disiplini ile yetiştirdiği son canlı tanıklarız biz.

<p>Annemin kapı &ouml;n&uuml;ne &ccedil;ıkıp, elleri belinde <strong>&ldquo;Akşam oldu, hadi eve&rdquo;</strong> diye bağırarak eve &ccedil;ağırmasına pek gerek kalmaz bu mevsim ge&ccedil;işinde. Hava biraz daha erken kararıp ağa&ccedil; tepelerinde, &ccedil;alı i&ccedil;lerinde oynamaktan &ccedil;izilen terli ve nemli suratımı yakan ayaz, beni zaten eve y&ouml;nlendirir.</p> <p>Ger&ccedil;i bu kutsal anne &ccedil;ağrısı hava karardığı i&ccedil;in yapılırdı ama sokakların tozunu yutan biz &ccedil;ocuklar, eğitim alanı olan sokaklardan b&uuml;y&uuml;klerimiz kadar &ccedil;ok korkmazdık. Biz sokakların yaka s&uuml;s&uuml;yd&uuml;k, bağrında bizi sosyalleştirip eğiten annelerimizdi o taşlı, tozlu yollar.</p> <p><strong>* * *</strong></p> <p>80&rsquo;li yılların &ccedil;ocuklarında &ouml;nde giden, oturaklı bir &ouml;zg&uuml;ven vardır ve bunu da bizi bağrında; &ccedil;ocuk olmanın eşitliği ile hiyerarşiyi tatmadan soğutan sokaklara ve bize sunduğu &ouml;zg&uuml;rl&uuml;ğ&uuml;m&uuml;ze bor&ccedil;luyuz.<br /> Dikta rejimini sindirmiş b&uuml;y&uuml;klerin, bu rejim disiplini ile yetiştirdiği son canlı tanıklarız biz.</p> <p>Ayrıca benim tabirim ile <strong>&ldquo;Teknolojiye bir kala&rdquo;</strong> dediğim, siyah beyaz televizyonu, pilli radyoyu, uzun saplı manuel el gırgırını kullanıp, alt yapısını yaşamadan da her t&uuml;rl&uuml; teknolojik yeniliğin i&ccedil;ine d&uuml;şenleriz.</p> <p>Bizim yaş grubunun bitmeyen sorgulama sebeplerinden birisi de emeği, iş g&uuml;c&uuml; ve geliri d&ouml;nemimiz insanına &uuml;rettirilip, sunulmadan dayatılan, nereden geldiği belirsiz yeni yaşam, yeni d&uuml;nyadır.&nbsp;</p> <p>Bizler de teknolojinin bile azı ile yetindirilen, yetinmeyi &ouml;ğretilen son d&ouml;nem insanları olarak, 70 ve 80&rsquo;li yılları sokaklarına &ccedil;ocukluklarımızı armağan ettik. Yaka s&uuml;sleri olarak sokakları s&uuml;sleyerek &ouml;d&uuml;llendirdik ve o da bizlere g&ouml;ğ&uuml;s olma resmiyetini <strong>&lsquo;&rsquo;70 ve 80&rsquo;li yılların &ccedil;ocukları&rdquo;</strong> diye anılarak kazandı.</p> <p>Tozlu ve taşlı yollar ile &ccedil;ocuklar arsındaki o &ccedil;ok konuşulan konu bu kadarcıktır aslında, bilimsel a&ccedil;ıklamalara da pek gerek yoktur. Yani, sokaklar ve &ccedil;ocuklar birbirini s&uuml;sleyerek tamamlar, ortaya cıvıl cıvıl şatafatlı bir g&uuml;zellik &ccedil;ıkar.</p> <p><strong>* * *</strong></p> <p>Havalar serinledi mi, akşam saatlerinde annemin o kutsal &ccedil;ağrısına uyasım gelir ve koşarak eve seyirtirim.<br /> Bitmeyen, bitemeyen oyunlar sokak kapılarından bah&ccedil;eye koşarak girmeme neden olur ve aynı hızla &ccedil;eşmenin başına koşarım.</p> <p>Sabah &ccedil;ıkılan evden akşama kadar gerine gerine &ouml;zg&uuml;rl&uuml;ğ&uuml;n tadını &ccedil;ıkardığımızın delildir, hi&ccedil;bir yerimizin toz ve kirden g&ouml;r&uuml;nmemesi.</p> <p>Sadece kıvılcım gibi parlayan bir &ccedil;ift g&ouml;z g&ouml;r&uuml;n&uuml;r grimsi, tozlu ve kirli suratımda.</p> <p>Aklımda oyun artıkları ile hızla daldığım, dudaklarımın kenarında mırıldandığım oyun tekerlemeleri ile &ccedil;eşme başında g&ouml;stermelik temizlik işim başlar&hellip;</p> <p>&Ouml;nce y&uuml;z &uuml;&ccedil; kez sabunlanarak yıkanacak, kollar dirseklere kadar sabunla ovulacak, dizler sabunlanıp elimizle ayaklarımıza kadar ovulacak. Ama &ccedil;eşme başındaki zeytinyağlı ev sabunu &ccedil;ok b&uuml;y&uuml;k olduğundan, hep ellerimden kayıp, d&uuml;ş&uuml;yor, tutamıyorum. Kullandığımı sansınlar diye sabunu sadece ıslatıp yerine koyardım hep.</p> <p>Benimle birlikte &ccedil;ocuk olan Azize ablam da, gene &ccedil;ocukluğun şanına yakıştığından sabunu ıslatıp, yerine koyduğumu herkes duysun diye, salonun ortasında bağırarak s&ouml;yler. Ardından kirini yıkamaya &ccedil;alıştığım alacalı suratım, tozdan bozarmış, yanık sarı kabarık sa&ccedil;larımla salona ben girerim.</p> <p>Salona girer girmez o g&uuml;n ki ev temizliğini yapan ablamın &uuml;zerime hışımla y&uuml;r&uuml;mesinden de anlardım y&uuml;z&uuml;mdeki kirin, suratımı &ouml;ylesine yıkadığım su ile &ccedil;amurdan Ebru deseni oluşturduğunu.</p> <p>Yakalanırsam gururla dayağımı yerdim ya da aynı hızla odadan ardıma bakmadan ka&ccedil;mam bir olur ve arkamdan gelen annemi fark ederdim. Annem &ccedil;eşme başında gene derimi y&uuml;zer gibi her yerimi sabunlayacak!</p> <p><strong>* * *</strong></p> <p>Bu mevsim ge&ccedil;işi kış mevsiminin doğum sancısı, habercisidir, soğuğun atası ayaz, soğuk havadan daha keskindir. Soğuğun atası ayaz, <strong>&ldquo;yerime kışı g&ouml;nderiyorum&rdquo;</strong> dercesine temas ettiği teni yalar, yakar ve yerinde bir yanma bırakarak gider.</p> <p>Bu y&uuml;zden g&uuml;z zamanında &ccedil;eşme başında ge&ccedil;en temizlik rit&uuml;eli azıcık yakıcı olur.</p> <p>B&uuml;t&uuml;n g&uuml;n ağa&ccedil; başında, duvar &uuml;st&uuml;nde, kavga ederken d&uuml;ş&uuml;nce diz ve dirseklerimde a&ccedil;ılan yaraların &ccedil;oğunu, &ccedil;eşme başında yarama su deyince fark ettim.</p> <p>O caanım &ccedil;ocuk yaralarımın sıradan bir şey olmadığını <strong>G&uuml;z Ayazı</strong> sayesinde, masum sandığımız suyun soğuğuyla &ouml;ğrendim. Hatta &ouml;ğrendim ki, g&ouml;rd&uuml;ğ&uuml;m her duruluk, masumiyet değilmiş. O duruluk yeri geldiğinde gizli yaralarımızı bile acıtıveren bir zehre d&ouml;nermiş.</p> <p>&Ccedil;ocukluk yaralarını a&ccedil;an darbe yavaş, paresi k&uuml;&ccedil;&uuml;kt&uuml;r, <strong>G&uuml;z Ayazı&rsquo;</strong>ndaki su olmasa yaralarımı fark etmezdim. K&uuml;&ccedil;&uuml;k darbelerden oluşan taze ette ki bu yaraların kabuğu ince bağlar, kağıt gibi soyuluverir bu m&uuml;h&uuml;rler. Ama gene de canımı yakmadılar ayaz yaladı, yaktı ve ge&ccedil;ti, el yarası misali.</p> <p>Kabuk bağlayan her bir yaramın izini, &ccedil;ocukluğumu yaşadığımın bir ispatı ve madalyası olarak taşırım. G&ouml;z&uuml;m yara izlerine iliştik&ccedil;e o kız &ccedil;ocuğu ile birlikte g&uuml;l&uuml;mseyerek <strong>&ldquo;iyi ki olmuş&rdquo;</strong> derim.</p> <p>V&uuml;cudunuzda &ccedil;ocukluktan kalan ne kadar yara iziniz varsa o kadar &ccedil;ok &ccedil;ocuktunuz ve hala o kadar &ccedil;ok &ouml;zg&uuml;rs&uuml;n&uuml;z! Bir bakıma insan ruhunun hammaddesi &ccedil;ocukluğunuzla yoğrulur.</p> <p><strong>* * *</strong></p> <p>Şimdilerdeki <strong>&ldquo;dil yarası&rdquo;</strong> dediğimiz yaraların acısına bakınca, kuru ayaz yanmalarını arar oldum, kıymetini bildim. Şimdi ki yaralar da zamane yaraları, pek bir derin ve pek b&uuml;y&uuml;k oluyor. &Uuml;stelik yakıp, yalayıp ge&ccedil;miyor.</p> <p>Ama bir fark ile&hellip;</p> <p>&Ccedil;eşme başında aklında oyun artıkları, dudağının kenarında oyun tekerlemeleri ile mırıldanan, kirli suratlı, cılız k&uuml;&ccedil;&uuml;k bir kız &ccedil;ocuğu hala yaşamakta!</p> <p>En son g&ouml;revini iyi yapmamanın bilinci ile dayağını gururla yiyip &ccedil;ıkmıştı salon kapısından, amaa&hellip;</p> <p>Aklımda dil yaraları, dudak ucunda anılarımı mırıldanarak, gene sizlerle birlikteyim.</p> <p>SEVGİYLE KALIN DOSTLAR&hellip;</p> <p>Kaynak: Beklenen Gazete&hellip;</p>

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER