0.542. 537 86 70

Poyraz’da üşütmüş Ergün ve Erkan Karaarslan…

Ergün Poyraz denen şahsın öyküsünü benden dinleyin.. Bizim Poyraz’da üşütmüş Ergün, bir gün Erkan Karaarslan’dan randevu alıp Ankara'ya gider. Bürosuna oturur, “İsa'nın çocukları” kitabını basacağını söyler, “600 bin lira isterim, yoksa kitapta seni yazarım” diye zıplar. Erkan Karaarslan da kapıyı gösterir, “Sana değil 600 bin bir, bardak su yok. Elinden geleni ardına koyma, benim saklayacak bir şeyim yok” cevabını verir.

2020-12-13

Eskiler, “Saksağandan kurbağa toplanmıyor” derlerdi.

Bu deyim, bir iş yapılırken sağdan soldan bilen bilmeyen herkesin olaya müdahil olup, ortalığı velveleye vermesini tanımlardı.

Aynen o günleri yaşıyoruz.

Diğerlerinin Erkan Karaarslan ve Mersin-Aydın hattındaki FETÖ kumpas davasındaki yalan beyanlarını tek tek çürütürken, şimdi de 32 yaşından sonra hayvancılıktan yazarlığa terfi eden Ergün Poyraz denen şahıs damladı. Ciddiyim. Kendi öz geçmişi o. İnşaat mühendisliği terk, ardından biraz inşaat, biraz hayvancılık, 32 yaşında askere gitmiş, asker dönüşü yazarlığa başlamış. Hesapta kitap üzerine kitap yazmış, basmış.

Bu işin içinde olanlar bilir ki, döneminin kullanışlı aparatıdır böyleleri. Derinlerden birileri hazırlar, bu tiplerin adıyla basarlar. Bir kitap yazmak için ne kadar araştırma, masraf gerek, bunu en iyi gerçek yazarlar bilir.

32 yaşından sonra yazıp çizmeye başlamış Ergün Poyraz, oturduk yerden sosyal medya paylaşımlarıyla gel gel yapmaya çalışmaktan, kitaplarla uğraşmaya nereden zaman bulacak. Zaten dili dil değil, Türkçesi Türkçe değil. Bir şey oldu mu, başlar sövmeye. Edebi küfür tekniğini de bilmez, öyle milleti korkutmak, sindirmek, gözdağı verip para sızdırmak için atar tutar, sonra yazdıklarını bile kaldırır.

En son yine kambersiz düğün olmaz der gibi, Erkan Karaarslan aleyhine yazmış da yazmış. Coronadan dolayı evde kapalı kalmaktan, biraz başına vurmuş galiba.

Eskiden Erkan Karaarslan olayları için sürekli kumpas diye yazardı, şimdi onlarca davadan yargılanan, bilmem Kuşadası’ndan şunu yapan bunu yapan diye yazmış.

Corona günlerinde beslenme yetersizliği çektiği, birilerine gel gel yapıp, besin takviyesi amaçladığı açık. Anlayacağınız kaos ortamından külah kapmaya çalışanlardan.

Size dondurma küllahı kaptırmazlar, dikkat edin de ayağınızdaki çarıktan olmayın.

Sen gerçek yazar mısın yoksa tabela mı yazarsın.

Be mübarek, yazar çizer adam her şeyi araştırır. Sen nerden icap etti övdüğün adama sövgüye başladın. Kuşadası davası diğerleri gibi kes kopyala yapıştır, açılması bile zul. Aynı emsal davalardan kesinleşmiş Yargıtay Kararları ile beraatler varken, o davalardan hiç medet bekleme Ergün kardeş.

Belli ki Koçarlı’da millete şantaj yollu haberler yapa yapa uğradığı sopalı darp sonrası, düşünme yetisinde hasarlar oluşmuş. Ergün Poyraz'a acil şifalar diler, Corona döneminde bol bol soğan sarmısağa talim edip, bünyesinin zayıf düşmemesini tavsiye ederiz.

Be mübarek adam!.

Dün övüp bu gün adı üzerinden para sızdırmaya çalıştığın Erkan Karaarslan senin ona yazdıklarını, kimin için ne söylediklerini, nasıl küfürler ettiklerini, sana el uzatanlara bile nasıl tezgâhlar kurup alayına saydırdığını ortaya dökerse ne yapacaksın?

Bu Ergün Poyraz denen şahsın bir de İsa’nın çocukları kitabı vardır, öyküsünü benden dinleyin.

Biliyorsunuz, bir zamanlar “Musa'nın Çocukları” diye kitabı vardı. Aslında bu kullanışlı aparatın değil, kimlerin yazıp bunun adını koyduğunu herkes bilir. O kitap yüzünden bayağı yattı. Aslında buna cezaevinde yapılan masrafa yazık. Böylelerinin kitap yazdığını zannedip bunlara ceza vermek, yazarlığa ve sanata da hakarettir.

İşte bu Poyraz da fazla kalan Ergün, bir ara ha bre, “İsa’nın Çocukları kitabım yolda” falan diye yaygara yapıyordu. Ben de, “Bu kafayla, bu defa 7 değil 17 sene yer oturursun” diye endişe ediyordum bu ümitsiz vak'a için.

Zannediyordum ki Cumhurbaşkanı Erdoğan ve onun safındakileri hedef alacak yine.

Meğer kazın ayağı başkaymış.

Bizim Poyraz da üşütmüş Ergün, bir gün Erkan Karaarslan’dan randevu alıp Ankara'ya gider. Bürosuna oturur, “İsa'nın çocukları” kitabını basacağını söyler. Erkan Karaarslan da Aydın'dan geldiği için özel önem gösterir, “eşden dosttan, tanıdık firmalardan reklâm bulalım, yardımcı olalım” der.

Bu poyrazda çok kaldığı için aşırı sıvı kaybına uğramış Ergün ise, “600 bin lira isterim, yoksa kitapta seni yazarım” diye zıplar.

Erkan Karaarslan da kapıyı gösterir, “Sana değil 600 bin lira, bir bardak su yok. Elinden geleni ardına koyma, benim saklayacak bir şeyim yok” cevabını verir.

Sonra ne mi oldu?

Ne İsa'nın Çocukları kitabı çıktı, ne Poyrazda fazla kalmış Ergün'ün sesi soluğu.

Oradan aslına rücu edip Koçarlı'ya geldi. Orada da bazı siyasilere ve iş insanlarına şantaj babında yayınla girişmeye kalkınca, buna bir güzel giriştiler.

Dikkat edin, saldırıyı kınamıyorum bile.

Mesleki veya yazdıkları, çizdikleri yüzünden o muameleye maruz kalsa, yanında olurdum. Kimden yazmama karşılığı ne talep ettiğini, bilemeyen kalmamıştı. Eee milletin de canına tak etmiş. Nüfuslarına almadılar ya bunu, ne kadar bakacaklar. En son kendilerince gerekeni yapmışlar.

KUMPAS SÜRECİNİN KAPAĞINI KALDIRALIM...

Bakın Atamızın, “Efendiler” diye saygıyla hitap ettiği asil Türk Milletinin, güzel evlatları.

Derdimiz mayın tarlasında sek sek oynamaya kalkan Ergün Poyraz ve onun gibi aklı evvellere laf yetiştirmek değil. Erkan Karaarslan dosyasındaki akıllara durgunluk veren, şimdiden ulusal basın ve kitaplarla uluslar arası gündeme oturan Mersin-Aydın hattındaki kumpas davasındaki, akıllara ziyan film gibi yaşananlar konusunda maddi gerçekliğe ulaşmak, halka gerçek bilgileri aktarmak.

Zaten bu Egün Poyraz ve benzerleri gerçek yazar-çizer olsalar, adam orada, avukatı orada, medyaya, kitaplara, mahkemelere yansıyanlar ortada iken bu gerçeklikleri kaleme alırlardı.

Ama hiç birinin derdi bu değil. Hepsi bu yalan rüzgârından bir parça nemalanmak için olayı şantaj unsuru malzeme yapmaya çalışıyorlar. Emin olun hepsi girdikleri mayın tarlasında helak olacaklar.

Erkan Karaarslan olayı;

Tamamen kurgusal ve gerçek dışı isnatlar ile evraklar üzerine kurulmuş, siyasetçi-iş insanları-devlet ve medyadaki iş birlikçileri üzerinden menfaat temini amacıyla kurgulanmış, halen daha birilerinin bu işler üzerinden kendine çıkar sağlama çabasından başka bir şey değildir.

Olay aslında ince planlanmış..

Süleymancılar denen benim FETÖ kadar tehlikeli gördüğüm bazı kişiler ile devlet içerisindeki iş birlikçilerinin, bildiğiniz bir tezgâhı.

Süleymancılara çok dikkat edin.

Yurt kralları olarak geçerler.

Bu fasık yani dinden çıkmış tarikat, diyaneti bile küffar kabul eder, mevcut camilerde namaz kılmayı haram sayarlar. Ayrıca devlet ve girdikleri tüm ortamları yağmalamayı, küffara karşı sevap işledikleri savıyla sevap sayarlar.

15 Temmuz sonrası işte bu Süleymancılardan olduğunu sonradan öğrendiğim Erkan Karaarslan’ın iş arkadaşı olan şahıs, “Ankara’da ağabeylerimiz seninle tanışmak istiyor” der ve 23-30 Temmuz tarihlerinde iki kez Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı, Terörle Mücadele Şube Başkanlığı'na götürür.

Burada Erkan Karaarslan’a, “Sen aynı zamanda Mersin BŞB Başkanı Burhanettin Kocamaz'ın da danışmanısın. Onu uyar, şu 27 kişilik liste Emniyetten BŞB’ye geçen FETÖ irtibat-iltisaklıların listesi, bunları toplayacağız” bilgisi verilir.

Erkan Karaarslan da listeyi götürür, Burhanettin Kocamaz'a teslim eder. Ondan sonra Kocamaz zaten bunların bir kısmını açığa alıp, olayın aydınlanmasını beklediği, haberlerde halen mevcuttur.

Kısaca kumpastan ne Burhanettin Kocamaz'ın haberi vardır ne Erkan Karaarslan'ın.

Ardından 2 Ağustos 2016’da, Erkan Karaarslan hakkında da tutuklama kararı çıkar.

Olaya bakın!...    

Erkan Karaarslan’a devlet görevi veriyorlar, ardından listeye onu ekliyorlar.

İdam fermanını kendi elleriyle yollatacak kadar, ince kurmuşlar kumpası.

Listeye eklenme nedenini az çok tahmin edebiliyorum.

O süreç içerisinde bazı çok üst düey isimlerle görüşmelerim olmuştu. Onlar da bana, “Erkan Karaarslan’ın FETÖ ile hiç bir ilgisi yok” bilgisi vermişlerdi.

Aynı üst düzey görevli Erkan Karaarslan ile de görüşüp, bazı belediye başkanları hakkında bilgiler rica ediyor. Erkan Karaarslan ise, “Benden o konuda bilgi beklemeyin, FETÖ ile ilgili istiyorsanız onları Devletim ve Milletim adına size veririm” yanıtını veriyor.

Her halde istedikleri hedefe ulaşamayınca, Erkan Karaarslan’ı hem bu yüzden, hem onun mal varlığına çökmek isteyen iş arkadaşı üzerinden kumpas listesine eklemişler.

Bu da benim öngörüm.

Devam edelim süreci az daha aralamaya.

O dönemde iş FETÖ’ye bulaşınca, bizler de şaşırmıştık.

Çünkü üst düzey devlet görevlileri, bizzat bana olmadığını ifade etmişlerdi. Tabii ki 15 Temmuz gibi kitlesel kaosun yaşandığı dönemde, eğriyi-doğruyu bir birinden ayırmak, maddi gerçekliğe ulaşmak hayli güç oluyor.

İşte tam bu kumpasın alevlendiği dönemde, bizlere bir istihbarat bilgisi geldi.

Erkan Karaarslan hakkındaki evrakları yok etmeye kalkan bir polis suçüstü yakalandı, elbisesi sıyrıldı. Haberi de kendi ellerimle yazdım.

Zaman geçince bir gerçekliği öğrenince şok oldum.

O gerçeklik ne mi?

Davanın temeli olan, “Araştırma tespit tutanağı...”

Diğer adıyla, “İstihbarat bilgi notu...”

İşte bu evrak gerçek dışı ve operasyonu yapanlarca dosyaya konulmaya kalkışılıyor. Zaten hepsi görevi kötüye kullanmaktan cezalar aldılar. Yani mahkemeler, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişleri tarafından düzenlenen rapor uyarınca cezalar verildi bu devlet görevlilerine.

Düşünün Erkan Karaarslan’a kumpas amaçlı gerçek dışı evrak dosyaya konulmaya kalkışılıyor, bize gelen haber ise “Erkan karaarslan için evrak yok etmeye kalktılar.”

Zaten tüm davayı düşüren ve de çökerten bu gerçek dışı evrak.

Tüm dava bu evrak üzerine kurulu.

Sonuçta herkes beraat etti, tazminatlara hak kazandı, Erkan Karaarslan 58 duruşmadır, ha bre gidip geliyor. Hakkındaki evrakın gerçek dışı düzenlendiği müfettişler ve mahkeme tarafından ortaya konduğu halde.

Şimdi çatıya bir daha çıkalım.

Erkan Karaarslan’ı yanına çağırıp ona devlet görevi veren K.Ö., 15 Temmuz sürecinde Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı, Terörle Mücadele Şube Müdürü. Sözcü Gazetesi'nde Saygı Öztürk ve diğer İstihbarat Uzmanlarınca kamuoyuna deşifre edilen, “Milli Damar” isimli bir ekibin üyesi olarak gösteriliyor.

Erkan Karaarslan’ı yanına çağırıp devlet görevi olarak Burhanettin Kocamaz’a iletilmek üzere alınacaklar listesi veren K. Ö. aynı zamanda kumpas sürecindeki başka bir yardımcı istihbarat elemanını oraya görevli yollayan isim.

Aslında derinlere indiğinizde, K.Ö. ile “Milli Damar” ismi verilen ekibin arkasında, çok çok daha büyük isimler var. Hatta en tepedekinin oğlu, kendisine ihalelerden komisyon vermedi diye, AK Partili firmalara bile FETÖ operasyonları yaptırmış. ODATV de haber yapmıştı bu hususu. Yöntemleri klasik anlayacağınız. Devlet gücüyle kaos ortamında milletin malına, dalına çökme.

K.Ö. tarafından görevlendirilip Mersin'e yollanan yardımcı istihbarat elemanı, A.V. isimli, RX 70 kod adlı, 2012 yılında polislikten ayrılmış biri. Hatta belinde glock marka tabanca ile yasak olmasına rağmen sorguya giriyor. O sorguladıklarının şikâyetleri üzerine yapılan araştırmalarda çok şey gün yüzüne çıkıyor.

Daha sonra Mersin 11. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, İçişleri Bakanlığı Müfettişlerince verilen rapor doğrultusunda, “adli görevin kötüye kullanılması”, “soruşturmanın gizliliğini ihlal” ve “kamu görevinin usulsüz üstlenilmesi” isnatlarıyla dava açılmıştı.

Mersin’de operasyonu yapan İstihbarat Müdürü U.F.S ile Terörle Mücadele Şube Müdürü Y.G. ile beraber bu RX 70 kodlu yardımcı istihbarat elemanı beraber yargılandılar, iki müdür görevi kötüye kullanmaktan ceza alırken RX 79 yani A.V., kamu görevini usulsüz üstlenmekten cezalar aldılar, onlar da paraya çevrildi.

Yani meslekten atmak yerine biraz üst düzey oyuncuların girişimiyle kurtarılmışlar, sadece çok üst düzeylere gelmelerinin önleri kesilmiş. Fakat onların da Erkan Karaarslan’a kurulan kumpasta aracılık yapan iş ortağı ve iş ortağıyla irtibatlı bu işi yapan K.Ö. tarafından kullanıldıkları da, gün gibi açık.

Şimdi gelelim işin biraz daha derinlerine.

Bu “Milli Damar” denen ekibin üyesi olarak adı geçen K.Ö, aynı zamanda Milliyet Gazetesi’nde yer alan habere göre, “FETÖ’nün Almanya’ya para transferi” dosyasında adı geçen iş insanı ile, yakın ilişkilerde bulunduğu gerekçesiyle yer almış. Resmi dosya bu.

Yaşananlar ardından “Milli Damar” adı verilen ekip ve Mersin kumpasında yer alanlar, devlet tarafından bazıları terfi alsalar da, stratejik görevlerden geri plana çekildiler.

Sonra ne mi oldu?

Bu defa doymak bilmez, memlekette ne varsa bulduğunu yutan “Pelikan” denen balıkçıl grubu girdi devreye. Davanın tüm delil denen nesneleri gerçek dışı çıkmış, dava tümden çökmüş, Erkan Karaarslan hariç herkes beraat etmiş, her dava önü Pelikancıların medyası, “FETÖ Belediyeler İmamı” başlığı atıyor. Sürekli aynı beyan, aynı haberi her dava öncesi kasıtlı veriyor.

Nedeni açık değil mi?

Erkan Karaarslan masumiyetini kanıtlamak peşinde, bunlar İstanbul başta işi siyasete çekip, yalan da olsa iftiraflar yoluyla kelle almak istiyorlar. Muhalefeti linç etmek için, Erkan Karaarslan onlar gözünde aparat. O da her bedeli ödedi, buna alet olmadı. Hatta yurt dışına çıkış yasağı da yok. Yurt dışına çık tekliflerine, “suç işlemedim ki niye çıkayım” yanıtını vermiş defalarca.

Ergün Poyraz ve benzeri tayfa...

Gördünüz mü neredeeeen nereye!..

Gözünüzün önünde ve de açsanız pek çoğunu açık istihbarat ile internetten bile derleyeceğiniz deliller, bilgiler ortadayken sizin ısrarla Erkan Karaarslan’ı hedef göstermeniz, onun üzerinden menfaat teminine çalışma hevesinizden başka bir şey değildir. Mama yiyeceğiz derken, şaplağı yedikçe yiyorsunuz.

Bakın güzel kardeşlerim.

Burası bildiğiniz mayın tarlası. Sizin gibi kumda oynaması gerekenlerin, oynayacağı yeşil alan değil. Mayın tarlasına girmek kolaydır, çıkmak için balerin gibi parmak uçlarınızda zıplamak zorunda kalırsınız.

Sözün sonunda şunu Türk Milleti ve Devletinin bilmesini isterim.

Atatürkçü Türk Milliyetçiliği mayasıyla yoğrulmuş insanlarız. Can veririz, yolumuzdan taviz vermeyiz. Asil Türk Milletine, Kutlu Türk Devletine karşı kırgınlığımız, küskünlüğümüz yoktur, olmaz da.

Bu süreçte kasıtlı ya da kasıtsız dahli bulunan devlet görevlileri için de, yasalar elverdiğince gereken yapılmıştır. Onları kendi vicdanları ile baş başa bırakıyoruz.

Bakın Erkan Karaarslan ve diğer kişileri bu kumpasta diri diri toprağa gömmeye kalktılar. Üzerlerine kasıt dışı da olsa, birer kürek kum bizler de attık. Mersin'deki gazeteciler bunu bizlerden önce gördü, “bu olayda FETÖ ya da başka bir şey yok, hepsi kurgu” dediler, Erkan Karaarslan ile helalleştiler.

Bazıları 9 ay hücrede kalmıştı bu süreçte. Bizler de bu olaylar sırasında ceza evlerini Pera Palas belledik. Olsun hepsi madalyamızdır.

Hatamız, Özlem Çerçioğlu, “Masum insanlara pusu kuruyorlar” açıklaması yaparak Erkan Karaarslan’ın masum olduğunu, fakat riskli süreç gereği bunu açıklayamacağını medyaya ilan ettiği anda, ona danışıp, gerçekliğe ulaşma sürecini daha kısa tutmak yerine, uzatmamız ve istemeden de olsa hem başkaları hem kendi ailelerimizin acı çekmesine neden olmamızdır.

Sonuçta Metastaz 3 kitabı, bu gidişle tamamen bu kumpas operasyonuna ayrılacaktır.

“Devlet görevlileri ile işimiz yok” dedik fakat bu diğer ayakları süreç içinde görmezden geleceğimiz anlamına gelmesin.

Bakın sizlere bir isim vereceğim. İleride adını çok duyacaksınız.

İbrahim Köndel.

Bu isim Adana’da “Barajlar kralı” olarak tanınır.

Erkan Karaarslan’ı elinden tutup kumpasa çeken iş arkadaşlarını çocukluktan itibaren eğitip, büyüten, adam eden ve şirketlerini teslim eden bir iş insanı.

Erkan Karaarslan’a kumpas kuranlar bu isme de neler yapmış biliyor musunuz?

Yurt dışında şirket kurup, İbrahim Köndel’in şirketlerinin içini boşaltmışlar. Adam sonrasında yeniden ayaklanmış, gerekirse tüm barajların gelirini bu hesabı kapatmaya harcayacak. Anlayacağınız elini yüzünü yıkayıp, ağzını silip bu işlerden kolaylıkla sıyrılacağını sanmak, akıllı insan işi değil.

Ergün Poyraz...

Bak cami duvarına işeyen güzel kardeşim.

Bu adamların bulunduğu alan, üst düzey zeka ve kusursuz planların yürürlükte olduğu bir hesaplaşma. Sen ve senin gibilerin ne yapacağını çoktan hesaplayıp, her şeye karşı taktiksel planlarını hazırlamışlardır.

Adamlar diri diri gömüldükleri mezardan tabutlarının çivilerini tırnaklarıyla sökmüş, mezar toprağını elleriyle kazıp çıkmış, akılla-zekâyla-sabırla kusursuz fırtına gibi geliyorlar.

Bunları ben oturduğum yerden görüyorum, sen göremedin mi İsa'ın güzel evladı?

Giderken seni bir daha dürtem öle gidem Ergün Poyraz.

Bak güzel kardeşim.

Bu adamlarda sen ve senin gibilerde az bulunan, zeka-bilgi-sabır-planlama gibi Allah vergisi üst düzey yetenekler var. Süreç içerisinde de çok dersler alıp, yeni stratejiler geliştirmişler. Yakında Erkan Karaarslan ve ekibini boğazdaki yalılarda, Ankara merkezindeki beş milyonluk ofislerde, altında mercedes, yalı önünde demirli yatında görürsen şaşma.

Adamlar kusursuz fırtına gibi hem devlete millet için proje üretmek, hem de kumpası tüm yönleriyle açığa çıkarmak için uygun adım geliyor.

Senin yapacağın en güzel şey, takla eğitimi almak.

Önce övüp şimdi sövdüğün Erkan Karaarslan’ın eski günlere döndüğünü gördüğünde önünde taklalar atmaya başlaman muhtemeldir.

O yüzden takla eğitimi al ki, kaslarında yırtık pırtık olmasın.

Sepetim