0.542. 537 86 70

Kumpas içinde kumpas…

Edimin ifasına fesat yoksa, iş nasıl nitelikli zimmete sokulacak?

2021-01-25

Aydın 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde süren, Özlem Çerçioğlu ve Erkan Karaarslan'ın da sanık olarak yargılandığı dava öncesi, Serhan Seyhan ve Emin Aydın biraderlerimiz, bol bol mahkemeyi etkilemek adına yayınlar yapıyorlar.

Sustum, sustum, sustum.

Bakalım neler zırvalayacaklar, nasıl kumpas içinde kumpaslar göreceğiz, iş nerelere uzanacak.

Normalde bu güne kadar yargı süreçleriyle ilgili hiç yorumda bulunmadım. Özellikle FETÖ döneminde şu an hepsi önce cezaevine, sonra meslekten atılan yargı cübbesi giymiş FETÖ örgüt üyelerinin tüm zulümlerine rağmen yine ağzımı açıp, yargı hususunda tek kelime etmedim. Fakat bu defa iş yargılamadan çıktı, kumpas içinde kumpaslara, çıkar peşinde koşan pek çok aylağın oyun alanına dönüştü.

Tüm Aydın Adliyesini rüşvet almakla itham ettiler, siyasi baskı yoluyla istedikleri doğrultusunda kararlar aldırmaya yeltendiler. Devlete, hukuka başkaldırı çerçevesinde gözleri dönmüş anlayacağınız. Durum bu olunca bizlere de mahkemelerdeki delillere dayanarak gerçek gerçeklikleri yazmak kalıyor.

Haberiniz olsun yanıma bir çuval kabak koyacağım, hem oyacağım hem yazacağım.

Şimdi bu davada sanıklara isnat edilen iddialar neler;

1- İhaleye fesat

2- Edimin ifasına fesat

3- Evrakta sahtecilik

4- Son olarak herkesin, “Nereden çıktı bu” diye sorduğu Nitelikli Zimmet.

Mahkeme dosyalarına göre tek tek vereyim cevaplarını.

Çünkü sabahlara kadar çalıştım ve hala çalışıyorum üzerinde.

Mahkemeye gelen bilirkişi raporunda, “İhaleye fesat yoktur, edimin ifasına fesat vardır” denilmiş. Yani iş yapılmadan para alınmış isnadında bulunmuş.

Öncelikle 7 yıldır “ihalede fesat var” diyenlerin sesi tamamen kesildi, başladılar başka bahaneler aramaya. Ben sayamadım kaç tane “ihaleye fesat yoktur” raporu geldiğini. 15 kadar oldu galiba.

Edimin ifası iddiasında bulunan tek bilirkişi mahkeme kayıtlarını incelemeden bu karara nasıl vardıysa, başına beşyüz bin kere taş yağacak. Duydun mu hemşerim, başına beşyüz bin kere taş yağacak. Çünkü sana suç duyurusu yolda. Oraya delillerini koyacaksın. Bak ben birazdan mahkeme evraklarına dayanarak, o delilleri senin önüne nasıl koyacağım.

Evrakta sahtecilik denmiş.

Valla evrakta sahtecilik var da, yapan üç kişi.

Ümmü Gülsüm Altınel, Şaban Demirtaş, Kurtuluş Günay.

Niye mi; Edimin ifası yani iş yapmadan para aldılar diye tutanak tutmuşlar. İddia makamı da bunu delil kabul etmiş, davayı bunun üzerine kurmuş.

Şimdi sıkı durun, tutanakta tarih yok, sayı yok, üst makam imzası yok, resmi evrakta olan arşive giriş, görüldü kaydı, hiç bir şey yok.

Eski bakanlardan birinin, kendini aklamak için peçete üzerine yazılmış yazıyı mecliste okuması gibi. O ne kadar delil ise bu da o kadar delil, anlayın işte vehameti.

Normalde bir evrakın resmi delil kabul edilmesi için yasal prosedür nedir? İster Valiliğe gidin, ister adliye, ister emniyet, ister SGK, ister Çevre Şehircilik, ister Sağlık, hangi devlet kurumuna giderseniz gidin tarih, sayı verilir, mührü vurulur, üst makamlara imzalatılır, resmi işleme girer.

Bu üç kafadarın evraklarında bunlar yok.

Zaten bunu Aydın BŞB Teftşi Kurulu araştırmış, tüm daire başkanlarının ifadeleri var. Hepsi biz bu hizmetleri yüz yüze, telefon ve mail yoluyla aldık diye resmi ifade vermişler. Hatta daha önce bu daire başkanlarının hizmet alımıyla ve fikir danışma amaçlı Erkan Karaarslan ve personeli ile yaptıkları tüm görüşmeler tespit edildi, kumpasın içindeki avarellerden biri de bize devr-i alemde bunları suç unsuru gibi yutturmaya kalkışmıştı. İş bu süreçte Aydın BŞB Teftiş Kurulu ilgili ve yetkili personelden gerekli hizmetlerin alındığını, Ümmü Gülsüm- Kurtuluş ve Şaban üçlüsünün tuttuğu tutanağın gerçek dışı olduğunu tespit edip, kınama cezası veriyor. Hatta ve hatta aynı arkadaşlar mahkemedeki diğer kendi ifadelerinde, Erkan Karaarslan ve şirket mensuplarıyla hizmetin alınmadığını sahte tutanakla öne sürdükleri aylarda, görüştüklerini de belirtiyorlar.

Daha doğrusu mahkeme başkanı, sorularıyla ince ince almış ağızlarından itiraflarını.

Düşünün şimdi.

İfadelerinde hem hizmet alımıyla ilgili hangi aylarda görüştüklerini belirtiyorlar, hem de aylar sonra hiçbir tarih saıyısı, girişi, üst makam onayı olmayan gerçek dışı evrakı düzenleyip, o aylarda hizmet almadık diye savcılığa veriyorlar.

Kumpasa bak kumpasa.

Şimdi Ümmü Hanım SGK da, Kurtuluş efendi Tarsus Belediyesi'nde, Şaban Efendi de Mesut Özakcan zamanında, kumpastaki hizmetlerinden dolayı Efeler Belediyesi'nde koruma kollama altına alındı. Aynı Şaban Efendi, Mersin'deki kumpasa da götürülüp, FETÖ komplosunda kullanılmaya kalkışıldı. Getiren götürenler de iyi bilir, biz de biliriz o süreci.

Bu davanın özeti ve özeli şu;

Kamu yararı nedeniyle hiç istemesem de, belli şeyleri açmak zorundayım. Çünkü kumpas ve dava sürecindeki maddi gerçekliklerin ortaya çıkması, hem hukuk hem kamu vicdanında yer bulması için, olayların ortaya konması gerek.

Şimdi bu Ümmü Gülsüm Hanım, özellikle Erkan Karaarslan'ın şirket ortağı Sinan Koraltan ve eşiyle bazı sorunlar yaşıyor. Tartışmaları o kadar ileri gidiyor ki, her halde tepkisi ve kini geçmiyor. O sırada Özlem Çerçioğlu ve Erkan Karaarslan üzerine plânlar yapanların da teşvikiyle, Şaban ve Kurtuluş efendilere de önderlik ediyor. O ikisi de kankaydı. Hatta Şaban, Sinan Koraltan'ın has elemanıydı. Onların da ya belli talepleri olup karşılanmadığı ya da kumpas başarıya ulaşırsa, çok üst düzey makamlara oturtulacaklarının sözünü aldıkları ihtimal dahilindedir. Çünkü o sıralar, bu iddialar çok konuşulmuştu.

Bir ara ona çok ulaşmaya çalıştım, konular aydınlığa kavuşsun istedim, Nuh dedi Peygamber demedi. Birincisi hem sıkı koruma altındaydı, ikincisi onu iki dakikada iki soruyla çözeceğimi iyi biliyordu galiba.

Bunları yazmak istemezdim. Fakat dava ve kumpas süreci ile doğrudan bağlantılı. Çünkü bana mobbing uyguladılar diye kapı kapı gezen Ümmü Hanım hakkında, benzer eylem ve işlemlerden sicilinin hayli kabarık olduğu konusunda iddialar var. Cevabı olan varsa da, sütunlarımız açıktır.

Devam edelim kaldığımız yerden;

Yıllar önce pek çok kez, Efeler Belediyesi Eski Başkanı Mesut Özakcan'ın bu kumpastaki rollerini yazmıştım. Koruma altına aldığı Şaban efendi ile diğer iki kişinin gerçek dışı düzenlediği evraka dayalı davaları gerekçe gösterip Sayın Başsavcı’nın yanına gitmiş, emrivaki yapar gibi, “Özlem Hanımın bu kadar davası var, neden görevden almıyorsunuz?” demişti. Defalarca yazdım, kimse de cevap bile veremedi.

İşte o plan başarıya ulaşsaydı, sahte evrakla dava açtıran bu üçlü, hangi makamlara gelebilir, neler yapabilirlerdi, takdiri size bırakıyorum.

Bu gerçek dışı evrakı da neden düzenlediklerini her birinin tek tek ortaya koyuyorum. Cevabı olan varsa, bana yazabilir, delilleriyle de karşılığını alabilir. Yazdıklarımın hepsi, mahkemede ve diğer kurumlardaki resmi evraklara dayalıdır. Bu üçüne de evrakta sahtecilikten hem ceza hem tazminat davaları yolda. İspatlasınlar bakalım o kendi aralarında düzenledikleri evrakı nerede, ne zaman, hangi ortamda dizayn etmişler? Aydın BŞB Teftiş Kurulu da, neden bunlara kınama vermiş.

Gördüğünüz gibi kişilerin çıkar hesaplarına veya kendi kin, nefretlerine dayalı gerçek dışı bir evrak yüzünden dava sürdükçe sürüyor, önüne gelen de olmayan suçlardan kendine bir şeyler çıkarma çabasında. Anlayacağınız saksağan sesinden kurbağa toplanmıyor.

Hepimiz biliyoruz ve hepimiz de mahkemeleik olduğumuz halde sürekli Erkan Karaarslan'ın Aydın'a haftada bir geldiğini, şirket personelinin Aydın BŞB ve diğer belediyelerde bilfiil çalıştıklarını, aynı zamanda ASKİ Yönetim Kurulu Başkanı Özlem Hanım ile her hafta projelerle ilgili görüştüklerini, gazetelerimizde, sitelerimizde yazdık, söyledik.

Yetmezmiş gibi bir de kendisine çalışması için Özlem Hanım'ın hemen yakınında oda tahsis edildiğini bile belirttik. Daire başkanları ve personel, Erkan Karaarslan ile o odada yaparlardı görüşmelerini. Aksini söyleyen çarpılır. Zaten vicdanı olan da bunu inkâr etmez.

Gazeteci olarak bulunduğunuz dönem ve ortama göre çok şey yazar çizersiniz, doğrudur yanlıştır zamanla ortaya çıkar fakat doğru olanı inkâr etmek bırakın gazeteciliği, adamlık değildir.

Tekrar vurguluyorum. Bu gerçek dışı evrakı düzenleyenler, mahkemede aslında hizmetin alındığını, hem de alınmadı diye sahte tutanak tuttukları aylarda alındığını kendileri ağızlarından kaçırmış. Durum bu olunca bir ihaleye fesat yok, iki edimin ifasına fesat yok, üç evrakta sahtecilik var da, şikâyetçi - tanık olup tutanak tutanlar da var.

Durun daha bitmedi.

Bunlardan dolayı bir ceza çıkmayacağı veya verilse bile üst yargı organlarından döneceği açık olduğu için, yeni planı sahneye koydular.

Kumpas içinde kumpas!...

Serhan Seyhan-Emin ve Mehmet Aydın bas bas bağırıp, işi hakim ve savcıları rüşvet alıp davaları kapatmakla resmen itham edince, biraz da işin içine siyasetçiler girince, 2020 Eylül ayında HSK Müfettişi dosyayı Ankara'ya istemiş!... Hem de incelenmek üzere.

İncelemede ihaleye fesat - edimin ifasına fesat olmadığı, evrakta asıl sahteciliği tutanağı düzenleyenlerin yaptığı ortaya çıkınca, bir anda yeni bir iddia vücut buldu. “Nitelikli zimmet...”

Zimmet suçu devlet memuru olmadığı için Erkan Karaarslan ve diğer sanıklara yapışmayacağı açık olduğu için, “Nitelikli zimmete yardım” gibisinden bir şey icat etmişler. Hani Emin Çölaşan ve Sözcü Gazetesi yazarlarına, “FETÖ üyesi olmamakla beraber örgüte yardımcı olmak” iddiası gibi bir şey.

Gülmeyin, aynen durum bu.

Şimdi hem hukukçulara hem kamu vicdanına sesleniyorum!..

İhaleye fesat yok ise, edimin ifası denen, ona da dayanak tutanağın kabak gibi delil kabul edilemeyecek, hiç bir resmiyeti olmayan kağıt parçasına dayandırıldığı için, yetmez tüm tanıklar ve HTS kayıtları, uçak ve otel faturaları ile Erkan Karaarslan ile diğer yargılananların bu hizmeti verdikleri ortada ise, edimin ifası nasıl gerçekleşecek?

Edimin ifasına fesat yoksa, iş nasıl nitelikli zimmete sokulacak?

Dalım değil alanım değil, kim aydınlatırsa sevinirim.

Bu arada, hala bağırmaktan gırtlak kanseri olacak Serhan Seyhan ve Emin Aydın'a bir haberim daha olacak. Tabi ki onlarla birlikte perde gerisinde olan, kumpaslardaki eli ayağı bulunanları da üzeceğim azcık...

Adama FETÖ cü dediniz, iftira ve kumpas olduğu açığa çıktı.

MİT – EMNİYET - MASAK Erkan Karaarslan’ın FETÖ ile hiç bir bağının olmadığını, resmi evraklarla mahkemeye sundu. Diğer tüm sanıklar beraat etti, olayda parmağı olan devlet görevlileri de cezalar aldı. Bu kumpas davası haberlere, kitaplara, uluslar arası ajanslara konu oldu. “Afrika'ya para kaçırdı”, dediniz, devlet sizi yalanladı. “Eski parayla bir katrilyon götürdü” dediniz, yine devlet sizi yalanladı.

Yüzünüz o kadar kösele gibi olmuş ki, kızarmak bir yana pişkin pişkin sırıtıp, özür bile dilemediniz.

“İhaleye fesat” dediniz, onlarca bilirkişi raporu temiz çıktı.

“Edimin ifasına fesat” dediniz, o da gördüğünüz üzere hikâye çıktı.

“FETÖ’ye para aktardı” dediniz, MASAK yani devletin bu işle görevli kurumu sizi yalanladı.

“Güveni kötüye kullanma” dediniz, beraat etti.

Emsal pek çok davalardan beraat etti, Yargıtay da onayladı.

Şimdi kala kala komedi gibi nitelikli zimmet masalına mı kaldınız?

Siyasi baskılarla devşirilmeye çalıştığınız o kumpasınız da elinizde patlayacak.

1. Ağır Ceza’daki bu dosyayla ilgili, Sayıştay görüş ve raporu verildi. Mahkemeden talep edilecek, mahkemeye ulaştığında görürsünüz. Sayıştay mahkemeye ulaşacak bilirkişi raporunda, maddi delillere ve dava dosyasına bakarak gerekçelerini tek tek sıralar, o rapor da zaten davaya ışık tutar.

Ne diyor biliyor musunuz?

1- Bu iş ihale ile alınabilir,

2- Bu iş yapılmıştır,

3- Kamu zararı yoktur.

Bu rapor zaten “ihaleye fesat, edimin ifasına fesat, nitelikli zimmet denen isnatların hiç biri yoktur, bu dava çökmüştür” demek.

Mahkeme dosyaları orada. İsteyen avukatlar, sanık veya tanıklar vasıtasıya ulaşabiliyor. Az biraz vicdanınız kaldıysa alır, açar, okur, bakarsınız, sonra diyeceğinizi dersiniz.

Bu arkadaşlar ve benzerlerine inanıp da 4. Asliye Ceza ve 1. Ağır Ceza’daki dosyalardan medet uman siyasetçiler varsa şimdiden söyleyelim, kendinize başka oyun alanı bulun. Çünkü bu işler eninde sonunda döner, adalet yerini bulur, adınız kumpasçıya çıkar...

Sözün sonunda Sayın Adalet Bakanımıza da seslenmek istiyorum.

Dediniz ki, “İsterse dünya dursun, adalet yerini bulsun!..”

Haddimiz olmadan bir dava dosyasını alın önünüze, bir de benim yazdıklarımı okuyun, tek tek delilleri yanına koyun ve doğru neyse, kendiniz, kendi vicdanınızla bulun.

Sepetim